Herkese merhaba! Bence, iyi yaşamın olmazsa olmazlarından biri de sosyal ilişkilerimiz. İnsan olarak, her zaman bir başka canlıya ihtiyaç duyuyoruz, özellikle ikili ilişkilere. Kadın ve erkek olarak, romantik ilişkilerimizde kendimizi tamamlayacak hayat eşini bulmanın yanı sıra, ilişki içinde çok fazla zorluk yaşadığınızı da biliyorum.

Yanımda, Türkiye’nin en iyi isimlerinden bir tanesi yazar ve aile ilişkileri danışmanı sevgili Serhat Yabancı var. Kendisi; aile, evlilik, ilişki danışmanı ve yazar. Söyleşiler, konferanslar, televizyon programları ile yoğun bir çalışma temposu içerisinde çalışıyor. Alanı; aile ve ilişki. Onu çok yoğun temposunda yakaladım ve sizler için pek çok soru sordum. Merak ettiğiniz soruların cevabı yazının devamında!

Sağlıklı İlişkiler Kurmak İçin Neye İhtiyaç Var?

Herkes, yalnızlıktan kurtulmak istiyor, bir eş arıyor, bir sevgili arıyor, hayatını paylaşacak birini arıyor. Peki, insan neden ilişki kurmaya ihtiyaç duyar ve sağlıklı bir ilişki kurmak için neye ihtiyaç var?

Bağ kurmak, insanın yaratılışının bir ihtiyacıdır. Her ne kadar yalnızlığı normal olarak kabul etsek de, bağ kurmak sağlıklı bir şeydir. Bağ kurma dediğimiz şey, yalnızca bir romantik ilişki, sevgili ya da evlilik değil. Arkadaşlarla bağ kurma, futbol takımı ile bağ kurma, aile ile bağ kurma, birçok bağ kurma mekanizması, hayatımızın bir temel ihtiyacı.

Romantik ilişkiler de bir ihtiyaçtır. Bunlar, karşı cinsten biriyle bir ilişki yaşamamızı, bir şekilde doğurmaya başlıyor. Ancak, ilerleyen süreçlerde, bizim ilişki kurmamızın ana nedeni olduğunda burada sağlıksız bir şey çıkıyor. Ne oluyor o zaman? Sırf yalnızlıktan kaçmak için evlenmeye ya da sırf kendinize yetmediğiniz için bir ilişki yaşamaya başladığınızda, ihtiyaç odaklı bir mekanizma başlıyor. Bu da neyi doğuruyor? Kendimizi mutlu etmek ya da kendi mutluluğumuzu esas almak yerine; biriyle mutlu olma ya da birinin bizi mutlu etmesine yönelmeye başlıyoruz. O zaman da ne oluyor? Bizi mutlu eden kişiye bağımlı olmaya başlıyoruz.

Ben kendimi mutlu edemiyorsam beni mutlu edecek birini arıyorum. Beni mutlu eden kişiye de bağımlı oluyorum. Peki, sonrasında ne oluyor? Bir süre sonra, onlara bağımlı olmamızdan dolayı bitirememe sendromuna dönüşüyor. Yani, birine bağımlıysanız; o ilişki ne kadar kötü olursa olsun ondan ayrılmayı düşünmüyorsunuz. Bunlara, “rağmen ilişkiler” diyoruz. Dövse de sövse de, kötü davransa da gidemiyorsunuz. Neden? Çünkü, bağımlılık geliştirdiniz. Peki, neden bağımlılık geliştirdiniz?

Altında, yalnızlıkla ilgili bir korkunuz ya da kendinizi mutlu edememekle ilgili bir korkunuz var.

Bütün bağımlı ilişkiler; aslında geri planda, bizim bir korkumuzu veya bir kaygımızı temsil eder. İhtiyaç duymak sağlıklı bir şey ancak muhtaç olmak sağlıksız bir şey. İhtiyaç duymak sağlıklı bir şey ama hayatını birinin üzerine kurmak sağlıksız bir şey.

Hayatınızı kimin üzerine kuruyorsak, onsuz olamayacağımızı düşünüyoruz. Eğer bir insan sizin her şeyinizse, o olmadığında siz hiçbir şey oluyorsunuz.

Aşıkken Evlenmeyin

Evlilikle ilgili olarak bunu özellikle vurguluyorum. Çünkü, aşk geçici bir görme kusurudur. Aşk, karşındaki kişide yücelttiğin bir özelliğin seni büyülemesinden dolayı geriye kalan hiçbir şeyi görememe durumundur. Örneğin, bir insanın kaşını gözünü çok beğeniyorsanız, müthiş bir fiziksel etkileşim yaşıyorsunuz. Ancak, o sizi o kadar çok büyülüyor ki, diğer kişilik özelliklerini göremiyorsunuz. Ne oluyor sonra?

Aşkın da bir ömrü var. 18-24 ay sonra, en fazla 30 ay sonra aşk bittiğinde, eğer sevgiye dönüşmemişse ve diğer özelliklerini yeni yeni fark ediyorsanız, işte o zaman ya ayrılık süreci ya da katlanma süreci başlıyor. Ben de onun için, aşıkken evlenmeyin diyorum. Yeterince tanıyorsanız ve o aşk sevgiye dönüşmeye başladıysa, sağlıklı karar alabilme yetisi başlıyor.

Yeni Ayrıldıysanız Evlenmeyin

Bizim milli bir çözümümüz var, “çivi çiviyi söker”. On yıl bir kızla beraber oluyor, daha sonra adam gidiyor çat diye başka biriyle evleniyor. On senede veremediği kararı altı ayda veriyor. Aslında, onun bir dinamiği de şudur; kişi uzun yıllar karar verememenin baskısını, bir an önce karar verme refleksi ile yapıyor fakat o ilişki de çok uzun soluklu olmayabiliyor. Çünkü, o ilişkinin varlık nedeni, aslında bir önceki karar veremediği ilişkidir.

Yeni ayrıldıysanız, muhtemelen eski ilişkinin sağlamasını yapacaksınız. Örneğin; sevgilisi öfkeli olduğu için ayrılan birinin, bir sonraki ilişkide arayacağı ilk şey, sakin biridir. Yani, tam tersiyle mutlu olacağını düşünecektir. “Çok öfkeliydi ondan ayrıldım.

Asla bir daha öfkeli biriyle çıkmayacağım”. Bir sonraki ilişkideki ana kriter, sakinlik olacaktır. Kişi, körü körüne sakinliğe odaklanacağı için, sakin birini bulacaktır. Ancak belki de o kişi bencil, çapkın, sorumsuz olacaktır.

Bir önceki ilişki, bir sonraki ilişkinin varlık nedeni olacaktır. Burada, eski ilişki ile yeni ilişki arasında ortalama 12-18 ay bir süre öneriyorum. Bu sürede, hem eski ilişkinin otopsisi yapılır, hem kendi kişiliğinin otopsisi yapılır, hem de bitmemiş duygularla yeni bir ilişkiye adım atılmamış olur. Biten ilişkiden arınmadan yeni bir ilişkiye başladığında, yeni ilişki de eskisinin yara bandı olmuş oluyor. Yara bandının ömrü ne oluyor? Yara iyileşene kadar oluyor…

Eski ilişkinizden tam arınmadan yeni bir ilişki edindiğinizde; eski ilişkinin birçok negatif özelliklerini yeni ilişkiye aktarıyorsunuz. Zihninizde sizin terk eden sevgili profili yaratmaya çalışıyorsunuz. “Ama o bana böyle davranıyordu”, “Ama o beni böyle seviyordu”, “Ama o bana her sabah günaydın mesajı atıyordu”, “Sen niye atmıyorsun?”. O yapıyordu diye kıyaslamıyoruz ama bunu kendi içimizde yapıyoruz. Karşı tarafa ifade etmiyoruz.

Eğer, kişi eski ilişkisinde aldatıldıysa, yeni ilişkisindeki ana dinamik sürekli kontrol olacaktır. “Aldatacak mı?”, “O saatte ne yapıyor?”, “Neden sürekli telefona geç cevap veriyor?”. Bunlar, kişiyi hala eski ilişkisinin yönettiğinin göstergesidir.

Yeni Ayrılan Biriyle Evlenmeyin

Bu kez de siz onun yara bandı olursunuz. Yeni ayrılan insanlar ilgi ve şefkate o kadar çok ihtiyaç duyuyorlar ki, bizim onlara verdiğimiz ilgi ve şefkat onlar için iyileştirici bir etki yaratıyor ve biz birdenbire onlar için kurtarıcı olabiliyoruz. Kurtarıcınla evlenme!

Zor durumdayken sizi kurtaran kişi, sizin gerçekten aradığınız kişi olmayabilir. Yalnızca o an sizin için doğru insandır. Ancak, iyileşip de krizden çıktığınızda, “Aaa, bu kim?” demeye başlıyorsunuz. Yani, kriz dönemlerinde evlenmemek en sağlıklısıdır. O krizden çıkmalı, sağlıklı bir zihne sahip olmalı, kalbiniz doğru atmaya başlamalı. İşte o zaman, doğru tercih yapıp yapmadığınızı fark edecek güce varırsınız.

Kendini Mutlu Edemiyorsan Evlenme

Kitabı okuyanlar da şöyle diyor; “Hocam onunla evlenme, bununla evlenme. Kiminle evleneceğim?”. Ben de burada iki şeyi vurguluyorum; sizin ya da onun ayrılma süresi ve başınızın çaresine bakabiliyor olmanız. Kendinizi mutlu edebiliyorsanız, başka biriyle mutlu olabilirsiniz. Kendinizi mutlu edemiyorsanız, hiç kimse sizi mutlu edemez. Sadece size konfor sağlar, güvenli bir ortam sağlar ancak sizi mutlu edemez. Siz sürekli talepkar birine dönüşürsünüz. Dikkat edin, kendini mutlu edemeyen insanların hepsi memnuniyetsizdir. Her zaman hayatla ilgili sorunlara vurgu yaparlar ya da neye sahip olursa olsunlar bir türlü mutlu olamazlar.

Aklı Başkasında Kalanla Evlenme

Aklı başkasında kalan biri, sizi o kişiye dönüştürmeye çalışır. Bir o var bir de sizin zihninizde oluşturmak istediğiniz bir o var. Siz olan o ile evleneceksiniz, olması gereken o’yu hayal etmeyin.

Türk kadınları biraz da şunu seviyor; “Ben onu zamanla evirir çevirir istediğim şekle sokarım”. Erkek bunu hissettiğinde otomatik olarak bir dirence girer. Ben de şunu öneriyorum; “İleride şöyle olur” diye kimseyle evlenmeyin. Şu halini kabul edin. Aklınız başka birinde kaldıysa, bu da ayrı bir sıkıntı yaratıyor.

Evlenmeden Önce Ruhsal Anlamda Olgunlaşmalısınız

İçimizdeki çocuk, heyecan, o amatör ruh, sağlıklı olan ve bizi motive eden taraftır. Ancak, olgunlaşma özelliğini kazanmadığımızda; en küçük bir küslük bizim için dünyanın sonu gibi gelebiliyor.

“Ben şu firmanın sahibiyim ama kız arkadaşımla küssem, o gün bütün moralim altüst olur ve ben işe gitmek istemem, evden çıkmak istemem, altüst olurum”. Mesleki yönümüz, bizim vitrinimiz. Duygusal tarafımızı geliştirmediğimizde; mesleki tarafımızı ne kadar geliştirirsek geliştirelim, vitrin bu yönü geliştirmiyor. İstediğiniz zaman para kazanın, o duygusal tarafınızı geliştirmiyor.

O ekonomik kazançlar, bunlar sizin gelecekle ilgili tarafınızı besler ve bununla ilgili size güven sağlar. Ancak, duygusal tarafınız gelişmediğinde; sizin akademik tarafınız veya mesleki unvanınız, o anki küslüğe tahammül etmeye bir katkı sağlamıyor.

Kendini Mutlu Edemiyorsan Evlenme Kendini Mutlu Edemeyenle De Evlenme

Her ikisi de büyük bir risk. Hayatta kimse sizi hayat boyu sırtınızda taşıyamaz. Siz de kimseyi hayat boyu sırtınızda taşıyamazsınız. Zaten, bizim biraz da algımız burada bozuluyor. Evliliği bir cefakarlık, bir çilekeşlik olarak görüyoruz.
2010’lu yıllara kadar, kadınlarda evlilik yaşı 22 yaşlara ve erkeklerde 26 yaşlara kadardı. Şuan, kadınlarda 25 yaşına geldi, erkeklerde 30’a yaklaştı. Yani, gitgide evlilikten korkan ve uzaklaşan bir nesil var. Bana kalırsa da, kadınlar 25 yaşından önce evlenmemeli. Erkekler de 27 yaşından önce evlenmemeli. Ancak, artık 30’lu yaşları geçtik. Türkiye’de bugün 1.300.000 insan yalnız yaşıyor.

Bir diğer önemli nokta da evliliği; “Evleneceğim, bütün sorunlarım bitecek, cennetin kapısını açacağım” gibi düşünüyoruz, böyle bir şey yok. Evlilik aslında bir gayrimenkul ya da döviz değildir. Evlilik, yatırım yapılacak bir mekanizma değil yaşanan bir mekanizmadır.

Evliliğin içerisinde; evliliği geliştirmek için kendinize, eşinize ya da ilişkinize yatırım yapabilirsiniz, bu başka bir şeydir. Buna geliştirmek demek daha doğru olur. Evlilik, tencereye bir şeyler koyup pişirmek ve onu beraber yemektir. Yani, mutluluğu üretme mekanizmasıdır. Biz evliliği, mutluluğu yeme mekanizması olarak algılıyoruz. “Tencerede yemek hazır, gideceğim ve ben onu yiyeceğim” diye düşünüyoruz; asla böyle bir şey değil.

Mutlu olmayı ve mutluluk üretmeyi bilmiyorsak; bu kez huzursuzluğumuzu evliliğe mal ediyoruz. Diyoruz ki, “Evlilik kötü bir şey”. Bekarlık da kötü bir şeydi, bekarken de kendini mutlu edemiyordun. Yani, mutlu olmayı ve mutlu edilmeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. Kendimizi mutlu edebiliyorsak, başkasına faydamız olabilir.

Ne İstediğinizi Bilmeden Evlenmeyin

Hayat deneme yanılmak için aslında çok kısadır. “O olmadı”, “5 yıl ona gitti”, “Hadi bir de bunu deneyeyim, bir 5 yıl da ona harcayayım”. Sonra gözümüzü bir açıyoruz ki; denemelerle geçen süre, belki de hayatımızın yüzde ellisi. Hikaye şu; kendi kendini mutlu edemeyen birisi, zaten kendini de tanımıyordur.

Sırf Evlenmek İçin Nefes Alsın Yeter Mantığıyla Evlenmeyin

Bazı insanlar, sadece evlenmek için evlenmek istiyorlar. O zaman da ne oluyor? Karşılarına çıkan kişi sadece projenin bir parçası. Yani, o aktriste bir aktör lazım, nefes alsın yeter gibi oluyor. O da büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bu tip evliliklerin sürme ihtimali çok düşük.

Grup 5 kişiyse ve kimse evlenmezse sıkıntı yok, herkes aynı anda 40-50 yaşına geliyor. Bir kişi evlenirse; o evlenmiş olmuyor, diğerleri evlenememiş oluyor. Böyle de bir zıt etki yaratıyor.

Bizim toplumumuzda, son zamanlarda artan bir ilişki sorunu var; güç savaşları gitgide artıyor. “Önce o adım atsın”, “Önce o barışsın”, “Önce o düzelsin”. Ayşe, Ali değişirse evliliğin düzeleceğini düşünür. Ali de Ayşe değişirse ilişkilerinin düzeleceğini düşünür. Ancak bu, zaten mümkün olmayan bir şeydir. Bir taraf diğeri değişmeden neden değişsin ki?

Bir ilişkide bir sorunu çözmek istiyorsanız, bunun iki kişilik bir sorun olduğunu kabul etmeniz gerekiyor. Sonuçta denklem şöyle işliyor; bir problem, hayat boyu tek başına sürmez. Sürdürücüsü olmayan hiçbir sorun tek başına sürmez.

Eşinizle saatlerce tartışın, size cevap vermezse; en fazla 5-6 dakika konuşur, kendi kendinize sayarsınız ve çekip gidersiniz. Hiçbir kadın, kendisine cevap vermeyen bir adama 10 saat, 20 saat bir şeyler söylemez. En basit sürdürücü özelliğimizde, cevaba cevap durumu vardır. Birlikte olmak bile, ilişkiyi sürdürücü tarafımızdır. “Bana şunu yaptı, bunu yaptı ve hala gitmedim”. Demek ki ilişkiyi sürdürücü gücün varmış.

Konular güzel, devamı da gelecek. Şimdilik bizden bu kadar. Hoşça kalın!