Tarihsel süreç içinde değerlendirildiğinde en eski dinsel sembollerden biri olan mandala, ‘daire’ veya ‘tamamlama’ anlamındaki Sanskritçe bir kelimedir.

“Mandala; enerji, öz anlamlarına gelen ‘manda’ ile kap anlamını taşıyan ‘la’ ifadelerinin birleşimden doğar. Dolayısıyla mandala için ‘enerjiyi tutan kap’ tanımlaması da yapılır. Mandala yapılırken; var olan duyguların ya da dileklerin, mandala sembolünün kendisi tarafından tutulduğuna inanılır. Bu nedenle bazı felsefik inanışlara göre; güzel enerjiler yüklenen bir mandalayı, tılsım gibi üzerimizde taşımanın ya da duvara asmanın tercih edebileceği gibi, olumsuz enerjilerin aktarıldığı mandalaları da yakıp küllerini savurarak sembolik bir şifalanma süreci yaratabileceğinin ileri sürüldüğü görülür.”

Derin bir manevi anlamı olan ve bütünlüğü temsil eden mandalalar temel olarak, bir merkez ve çemberden oluşur. Bu bağlamda yuvarlak, kare, sekizgen gibi çeşitli formlarda bulunan diyagramlar şekilde, bir merkez etrafında biçimlenerek ortaya konarlar.

“Ana biçimi daire ve kare olan mandala, Hıristiyanlık dışı sanatta güneş tekerleği olarak tanımlanır. Öyle ki daire biçimi; birçok ulus için tanrısallığın simgesi olan güneş ile özdeşleştirilerek, yaşamın temeline ya da ideal bütünlüğe işaret eder. Buna göre güneş; hayat veren, her şeyin yaratıcısı ve ilk nedenidir. Her şeyin değişmesine karşın, değişmez ve mutlak olan güneştir. Bütün dinlerde ışığa, aydınlığa ulaşma yani mükemmele ulaşma, güneş simgesinde karşılığını bulur. Mandalaya güneş ile ilgili bir anlam yüklenmesi de, daire biçiminde temelini bulmasındandır. Ki bu daire, kare içinde yer alır.”

“Kare ise orijinal kutsal simgeler üçlüsünün (daire, üçgen ve kare) sonuncusudur ve dünyayı simgeler; dört köşesi de dört ana yönü (Kuzey, Güney, Doğu ve Batı) işaret eder.” Böylece mandala, dünyevi olandan dini olana ulaşmanın güneşsel bir simgedir diye tanımlanabilmekte ve dairelerin içinin doldurulması ile ortaya çıkan sonuç, yaratıcının bir yansıması olarak kabul edilebilmektedir.

Bu bağlamda psikanalist Carl G. Jung mandaları; biçimlendirme, değiştirme ve ölümsüz zihnin sonsuza dek sürecek yeniden yaratılışı olarak tanımlamıştır. Jung’a göre mandala; insanın her şey yolunda gittiği sürece uyum içinde olan ama kendini aldatmaya hiç dayanamayan benliği, yani kişiliğin bütünlüğü olarak da ifade bulur. Bir başka deyişle mandalalar, kişinin benliğinin ne durumda olduğunu gösteren şifrelerdir. Dolayısıyla mandalalarda kişi, tüm benliğinin devinimini görebilir.

İnsanlar, dıştan bakıldığında evrenin görsel bir temsilini sunan mandalalardan, meditatif olması bakımından büyük orada yararlanmış ve yararlanmaya devam etmektedir. Öyle ki yine Jung, hastalarının; mandala biçimleri çizerken, kendileri üzerinde bir yatıştırıcı etkisi olduğunu çoğu kez kabul ettiklerini belirtmiştir. Ayrıca ilk mandalasını 1916’da çizdiğini açıklayan Jung’a göre, Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru karanlığından sıyrılabilmesinde önemli rol oynayan olaylardan biri  mandala olmuştur. Bu noktada mandalanın sadece hastalarında değil, Jung’un kendisi üzerinde de yatıştırıcı bir etkisi olduğu sonucuna varılır.

Bu durum, günümüzde de mandalaların sanat terapisinde kullanımını açıklar. “Bütün yaş gruplarında mandalanın kullanımının mümkün olması, farklı hastalık ve bozuklukluların tedavi sürecine katkıda bulunmuş, dünya üzerinde de birçok araştırma ile etkinliği bilim dünyasına sunulmuştur.”

“Farklı kültürlerde bulunan ve hem sanatsal hem de ruhsal olarak çok sayıda amaç için kullanılan çeşitli mandalalar vardır (İpek E. vd.: 39-40):

  1. Öğrenilen mandalalar; sembolik olarak öğretilir ve her şekil, çizgi ya da renk, felsefik veya dini bir sistemin farklı bir yönünü temsil eder. Her mandala öğrencisi, öğrendiği şeylerin görsel bir sembol olduğunu bilir ve tasarım, yapım ilkelerine dayalı olarak kendi mandalasını yaratır. Mandala çizmeyi öğrenmek, yaratıcıları için renkli, zihinsel haritalar görevi görür.
  2. Şifalı mandalalar; adı verilen mandalalar, daha sezgiseldir ve meditasyon amacıyla yapılırlar.
  3. İyileştirici mandalalar; bilgelik vermeyi, sakinleşmeyi ve odaklanmayı ve konsantrasyonu artırmayı amaçlar.
  4. Kum mandalası; Budist rahiplerinde ve Navajo kültüründe uzun süre geleneksel, dini bir unsur olarak yapılmıştır. Oldukça karmaşık olan bu tasarımlarda, insan yaşamının sınırlarını temsil eden renkli kumdan yapılmış çeşitli semboller kullanılmıştır.”

Dolayısıyla çeşitli terapilerin başlangıçlarında, hastalar tarafından mandalaların yaratılması; yalnızca yaratıcı enerjilerin kanalize edilmesine yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda tedavi planlamasına yardımcı olan ipuçları sağlar. Hastalık ve iyileşme süreci boyunca yapılan mandalalar, aynı zamanda yolculuğun haritalarını da biçimlendirir. Renk ve şekillerin mandalalarda göründükleri şekliyle anlamları açıklanır, ancak mandalaları insanları etiketlemek için kullanmanın ve mandalaların ortaya koyduklarını statik olarak düşünmenin büyük bir hata olduğu da vurgulanır. Ayrıca psikedelik ilaçlar (halüsinatif etkisi olabilenler) ve müzik terapisi ile birlikte mandalaların kullanımı da tartışılır.

Mandalanın tarih boyunca benliğin bütünleştirici sembolü olarak ortaya çıktığı; olma hâllerini ve olma potansiyelini yansıtır. Çünkü kişilik, sanat terapisti için özel bir meydan okuma oluşturacak şekilde mandala aracılığıyla kendini gösterir. Ancak rahatsızlığın kökenlerinin, yalnızca hasta bunları fark etmeden önce değil, aynı zamanda birincil terapist veya hastanın bakımıyla ilgilenen diğer profesyonellerce bu tür bir kavrayışa ulaşmadan önce de görülebildiği hatırlanmalıdır.

 

Derleyen: Jale Alem, PhD

 

Kaynakça:

Kellogg, J., Mac Rae, M., Bonny, H. L., & di Leo, F.; “The Use of The Mandala in Psychological Evaluation and Treatment”; American Journal of Art Therapy; Volume: 16; Issue: 4; 1977: 123-134.

Sevgi Kavuta; “Carl Gustav Jung: Kavramları, Kuramları ve Düşünce Yapısı Üzerine Bir İnceleme”; Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD); Sayı: 6; Cilt: 2; Kış 2020: 681-695.

İpek Ergür, Efe Ergür, Ege Ergür; “Mandala ve Sanat Terapisine Tarihsel ve Klinik Bakış”; Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi; Cilt: 4; Sayı: 7; 2021: 36-48.

Nuray Gümüştekin; “Anadolu ve Diğer Kültürlerde İşaret ve Simgelerde Anlam”; Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi; Cilt: 14; Sayı: 26; 2011: 103-118.