“Niyet ve Tezahür Kodları” serimizin çok önemli bir yazısı ile karşınızdayım: Niyet ettiğin yaşam için nasıl bir mıknatıs haline gelirsin?

Bir söz var deriz ki arkadaşlar, “İnanmak kişinin kendini iknasıdır ancak bilmek hakikattir”. İnanmakla bilmek arasındaki farkı anladığınızda niyet ettireceğiniz her şeyin kolaylıkla tezahür ettiğini yani gerçekleştiğini, somutlaştığını göreceksiniz. İnanmakla bilmek arasındaki farkı biraz açmak istiyorum. Dilek ile niyet arasındaki fark üzerine de bir video paylaşmıştım. Çünkü “Her dilediğimiz neden olmuyor?” demiştik. Çünkü dilek dilemenin aslında çok da gerçekleştirici bir gücü yoktu, niyet etmenin önemi vardı.

Dilek dilediğim zaman gerçekleşmesini istediğim o hayalim, o arzu ettiğim her neyse onu kendi dışımdaki bir güce teslim ediyorum. Ben bunu gerçekleştirebilecek güçte değilim. O yüzden diliyorum. Ben yapamam, benim dışımdaki bir güç yapsın. Ancak evren böyle işlemiyor. Çünkü evren reaktif ve proaktif iki tane sistem üzerinden işliyor. Reaktif sistem dediğimiz bekleyen, oturan ve olmasını beklediği için de çaba göstermeyen emek harcamayan bir sistem. Bu dilek dileyenlerin metodu. Bu şekilde dilek dilemekle kalırsınız arkadaşlar ve kaba tabirle daha çok beklersiniz demek zorundayım. Ama niyet ettiğimde bu ise reaktif değil proaktif bir davranıştır ve burada tüm sorumluluğu kendi üzerime alırım. Yaşamımda tezahür ettirmek istediğim her şeyin bilinçli yaratıcısı bir tek benim. O yüzden niyet ettiğim her şeyi gerçekleştirebilirim. Bunu fark ettiğimde inanmakla bilmek arasındaki farka geçeceğiz.

İnanmak şöyle bir şeydir, inanıyor olmak bizim için çok belirleyici bir şey değildir. Biliyor olmak bizim için belirleyici bir şeydir. Çünkü inandığınızda biraz önce söylediğim gibi, “İnanmak kişinin kendini iknasıdır” demiştik. Ne demek “kişinin kendini iknası”? Ben kendimi bir şeye mi ikna etmeye çalışıyorum? Evet dostum, kendini bir şey ikna etmeye çalışıyorsun. O da sende olmadığını zannettiğin bir şey. Niyet ve Tezahür Kodları eğitiminde çok basit bir soru sorarım genelde katılımcılarıma, öğrencilerime. “İsmin ne?” diye sorarım. “Senin ismin ne? Benim ismim Ayşe”. Peki isminin Ayşe olduğuna inanıyor musun? İsminin Ayşe olduğunu biliyor musun? Bu basit soruya kendin için bir cevap ver. İnananlardansan, yani bu kadar basit bir gerçeğe bile inanıyorsun. Halbuki isminin Ayşe olduğunu biliyor olman lazım. Çünkü isminin Ayşe olduğunu biliyorsun. Bu sana verilmiş bir isim ve yaşamının başından itibaren ismin bu. Dolayısıyla ben ismimin Ayşe olduğuna inanmıyorum, ismimin Ayşe olduğunu biliyorum. İşte yaşamında da gerçekleşmesini istediğin bütün niyetlerinin karşılığının sadece sende olduğuna inanmazsan, sadece sende olduğunu bilirsen yaşamanın gerçekleştirici gücü sen olacaksın. O yüzden inandığımızda yine aynı dilek dilemek gibi yaşamamızdaki gücü başka bir güce veririz. Yaşamımızda olmasını istediğimiz, arzuladığımız her şeyi kendi dışımızdaki bir güce bağlarız. Ben bunun olacağına inanıyorum. Hayır, ben bunun olacağını biliyorum.

“Bunu nasıl yapıyorsun? Nasıl bu kadar yetkin ve inanır konuşuyorsun Ayşe?” diyebilirsiniz. Ama ben bunu çok uzun zamandır yapıyorum sevgili dostlar. Bunu 1999 senesinden beri uyguluyorum. Küçük bir kızken de zaten dileklerimi ve niyetlerimi defterime yazardım. Yazmanın gücünü o zamandan fark etmiştim ama 1999 senesinde yaşamımı çok değiştiren çok önemli bir eğitimden sonra kendi yaşamımın, niyetlerimin bilinçli tezahür ettiricisi olarak kendi hayatımı devam ettiriyorum. Bunu ben sadece ben değil, çevremde bütün sevdiklerim, dostlarım ve ailem de bilirler ve bu bilgiyi onlara da aktardım. Onlar da yaşam kalitelerinin arttığını deneyimlediler. Ben de bunları son iki senedir Niyet ve Tezahür Kodları ismini verdiğim yepyeni bir seminer dizisiyle, insanlarla, sizlerle paylaşıyorum.

İnanmak dediğim şeyin içerisinde kendi dışında bir şüphe barındıran, gücü başkasına veren, başka bir şeye, başka bir duruma veren bir tanımlama vardır. Allah’a inanmak vardır mesela. Allah’a inanmayın arkadaşlar. Allah’ı bilin gibi net bir şey söylüyorum. İnanmak gözümüzle görmediğimiz bir varlığa, bir şeye, bir fenomene, bir duyguya, bir duruma kendi kendimizi ikna etmeye çalışmaktır. Halbuki bilmekse onun zaten varlığını koşulsuz şartsız kabul etmektir. Dolayısıyla ben Allah’ın varlığına inanmıyorum arkadaşlar, ben Allah’ın varlığını biliyorum. Allah’ı bildiğim gibi onun tezahür ettirici evrenindeki sonsuz bolluğa ve berekete güvendiğim gibi evrende de niyet ettiğim her şeyin gerçekleşeceğini biliyorum.

Belki şu anda söylediklerim seni rahatsız ediyor. Ayşe kendini Allah’a şirk mi koşuyor falan diyebilirsin. Hayır şirk koşmuyoruz. Çünkü tezahür dediğimiz şey Allah’ın “ol” dediği alanda, yaratılmış olan alan içindedir. Ve insan yaratılmış olan alanın içerisinde tecelli ettirendir sevgili dostlar. Bu alan sana kıtlık yaşaman, yokluk yaşaman, acı yaşaman, kayıp yaşamın için değildir. Bu alan sana cenneti de vaat edebilir cehennemi de vaat edebilir. Bunu senin zihninin yapacağı bilinçli tercihlerle yaşatabilirsin. Neyi seçeceğine bağlı. Reaktif bir davranış içerisinde “Zaten benim başıma güzel şeyler gelmez, zaten hep ben ilişkilerimde hep aldatılırım, zaten paramı da elimde tutamam hep fakirimdir, cüzdanımda bir kuruş para olmaz, zaten iyi işler beni bulmaz, iş görüşmelerine giderim ama gittiğim hiçbir iş görüşmesi güzel olmaz, kimse benim kıymetimi bilmez” deyip kenarda köşede hayıflanarak oturanlardan mı olacaksın? Yoksa “ben bunun daha iyisini yapabilirim, bugüne kadar kötü ilişkiler yaşadım hep aldatıldım, acaba bunun düzeltmek için ne yapabilirim?” deyip kendini geliştirenlerden mi olacaksın?

Evren çabayı seviyor. Niyetlerini gerçekleştirebilmen için de tezahür ettiren olabilmen için de mutlaka çaba içinde olmalısın. Bunun için de farkında olmadığın niyetlerinle senin arandaki bütün bu blokajları enerjetik blokajları ki bunlara biz inanç diyoruz, ki biz bunlara kendi kendine yanlış alışkanlıklar diyoruz, bunları temizlemen lazım.

Niyetini elde etmekte bir mıknatıs gibi nasıl olabilirsin? Kısacık bir sürede olabilirsin. Niyetlerin gerçekleşmesi saliseler içerisinde olur. Çünkü evrende bolluk ve bereket her yerdedir. Sen eğer yüksek titreşim duygulara sahip yüksek titreşim yaşamdaki bir varlıksan ve bunun için de düzenli olarak çalışmalarına yapıyorsan ki buradaki en önemli çalışma şimdi sana vereceğim büyük bir sır olacak, bu 21 gün boyunca yapacağım çok çok önemli bir bilinçaltı temizlik çalışması. Bu bilinçaltı temizlik çalışmasını yaptığın zaman senin hayatında yaşam kaliteni bozan ve biraz önce bahsettiğim o yanlış inançları, yanlış alışkanlıkları temizlemene bir saniye içinde yardımcı olacak bir temizleme çalışması. Daha önce yapacağın temizliklerden bahsetmiştik. Farkında olmadığın blokajlardan bahsetmiştik. İstediğin yaşamı yaşamanın önünde bir mıknatıs olmanı engelleyen bilmediğin faktörlerden bahsetmiştik.

Bugün ise şunu söyleyelim o zaman ve bir sonraki aşamaya geçelim: Seni limitleyen inançlar nelerdir? İstediğin yaşama önüne geçen limitleyici inançların nelerdir? “Herkes başarılı olmak istiyor, herkes mutlu ve evlilik yapmak istiyor, herkes çok zengin olmak istiyor” mu acaba? Hayır değil. İnan bana şöyle oluyor ki genelde bu insanların yüzeysel olarak yüksek sesle söyledikleri şeyler bunlar ama arkada, bilinçaltlarında onları bir kukla gibi oynatan eski değersizlik düşünceleri, yetersizlik düşünceleri, kıtlık bilincine ait korkuları ve sahip olacakları şeyleri kaybetme ya da başarılı olma korkusu gibi ya da daha sayamayacağım milyonlarca bilinçaltı korku, vesvese ve düşük titreşim duygu seni bir kukla gibi oynatırken sen istediğin kadar “Ben mutlu bir evlilik yapmak istiyorum, ben çok zengin olmak istiyorum, ben başarılı bir iş sahibi olmak istiyorum” de, arka planda onlar seni gizli iplerle geriye doğru çekiyor olacaklar.

O yüzden yapman gereken şu; yaşamımın önünde olan, farkında olmadığım limitleyici inançlarım nelerdir? Çok başarılı olmak istediğini söyleyen bir danışanım vardı. Benimle beraber iş dünyasında başarılıydı. Belli yerlere kadar gelebiliyordu. Belli işler teklif ediliyordu. Ama hep aynı sonucu alıyordu. Başa dönüyordu ve hüsran oluyordu. Artık yetersiz, değersiz ve başarısız olduğuna çok inandığı bir noktada benden koçluk seansları almaya geldi. Onunla yaptığımız seansların sonunda farkında olmadığı çocukluğundan, babasından -danışanım erkekti- ona aktarılan yetersizlik, değersizlik ve başarısızlık duygularını fark etti. Çünkü bu farkında olmadan seni bir gölge gibi hayatın boyunca takip ediyor. Sen bunu farkında olmadan yaşamın boyunca girdiğin her yere taşıyorsun. Şans eseri başarılı bir üniversite okumuş olabilirsin. Şans eseri belki iyi bir işe girmiş olabilirsin. Peki bunu devam ettirebilmek için neye ihtiyacın var? Sakinleşmeye, dinginleşmeye, temizlenmeye ve hafiflemeye ihtiyacın var.

Limitleyici inançlar sayamayacağın kadar çok olabilir. Farkında olmadığın pek çok limitleyici inancın olabilir. Ve sen bunların içerisinde debelenirken yaşamında olmasını arzu ettiğin niyetlerin senden uzağa kaçıyor olabilir. Çünkü mıknatıs yasası gereği şöyledir: Zıt kutuplar birbirini çeker, benzer kutuplar birbirini iter. Sen yaşamında mutlu, kaliteli bir ilişkiye sahip olmak isterken arka planda senin bozuk plağında “İlişkilerde erkekler hep aldatır, ilişkilerde kadınlar sadece zengin erkekleri seçer ve kadınlar erkekleri kullanır” şarkısı dönüyorsa zaten böyle bir ilişki yaşaman mümkün değil. Hep benzer insanları hayatına çekeceksin. Çünkü bilinçaltın sana seni ispatlamak ve seni haklı çıkartmak için o kısır döngüyü yaratacak senaryoları getirecek. Bilinçaltının gücünü fark etmeden ve yaşamında seni bir kukla gibi nasıl oynattığını fark etmeden bir mıknatıs olman mümkün değil. O yüzden önemli şey limitleyici inançlarını fark et.

Bunu yapmak için ne yapacaksın? 21 gün zihinsel alışkanlık sayısıdır ve bir eylemi düzeltmek istiyorsak, bir alışkanlığı kırıp yeni bir olumlu alışkanlık elde etmek istiyorsak yapacağımız şey basit. 21 gün boyunca defterimize farkında olmadığımız limitleyici inançlarımızı yazacağız. Ben uzun süreli ve mutsuz bir evlilik yaptım ve ondan sonra ağzım o kadar çok yandı ki bana sevgiyle şefkatle yaklaşan hiçbir erkeğe yaklaşamadım. Hayatım boyunca güvendiğim tek erkek olan eski eşimin benim üzerimde yarattığı duygusal acı ve travma o kadar büyüktü ki. Çünkü çok güvendiğim bir insan sevgimi ve kalbimi kırıp yerlere atmış ve üstüne tepinmişti. Dolayısıyla ben kendimi kapattım ve yaşadığım her olayda, her kişide, her erkekte, her ilişkide incineceğim travmasıyla onlardan uzak durdum ve kendimi onlardan uzak tuttum. Ta ki bunu fark edene kadar. Sonra dedim ki hayır yaşadığım bir tane senaryo, bütün dünyadaki sonsuz olasılıklarla dolu evrendeki yaşayabileceğim mutlu bir ilişki senaryosunu etkilememeli. O yüzden kendimle çalışmaya başladım. Farkında olmadığım limitleyici inançlarımı fark ettim. Birini çok seversen, birine çok güvenirsen o eninde sonunda senin kalbini kırar. Birine sakın güvenme, özellikle bir erkeğe sakın güvenme. Ona teslim olursan, kendini yaslarsan o mutlaka bu güveni kötüye kullanır gibi inançlarım vardı. Bunları fark ettim. Bunları temizledikten sonra yaşamımda pozitif anlamda etkileyecek, beni besleyecek bir hayat arkadaşına hazır hale gelebildim.

Evim çok pisse, çok bakımsızsa, çok kirli ise ben burada nasıl mutlu bir hayat yaşayabilirim? İşte bilinçaltınız da kirli bir ev gibi, bakımsız bir ev gibi sevgili dostlar. Bilinçaltımdaki bu kirleri, bu pislikleri temizleyip evimin bakımını yaptığım zaman orada refah içinde yaşayabilirim ve istediğim yaşam için niyetlediğim yaşam için bir mıknatıs haline gelebilirim.

Umarım videomu beğenmişsindir. Böyle videolar çekmeye devam edeceğim. Senden en büyük ricam 21 gün boyunca temiz bir yüreklilikle, dürüstlükle ve adanmışlıkla bu videoda sana söylediğim şeyleri yapman. Sonunda bana teşekkür edeceğini biliyorum. Teşekkürlerini aldım, kalbime koydum. Sen de faydasını görebilecek bir dostunla paylaşırsan bu ışığı yaymamıza vesile olacaksın.

Bugünlük benden bu kadar.

Sevgi ve ışıkla.