Bir öğrencinin zihniyeti, öz disiplini ve motivasyonu tüm bu süreç boyunca en büyük anahtarlarıdır.

Bazı öğrenciler ciddi çabalar sarf edip istediği sonuçlara ulaşamazken diğer bir öğrencinin başarılı olmasını sağlayan nedir?

Cevabın bir kısmı; bir öğrencinin bağımsız olarak öğrenebileceğine güvenmekle ilgili olabilir. Tıpkı çocukların genellikle resmi eğitim başlamadan önce bağımsız olarak öğrenmesi gibi. Öğretmenler ve ebeveynler, öğrencileri, -özellikle öğrencilerin evde çok fazla doğrudan gözetim olmaksızın öğrenmeleri gerektiği bu zamanda- kendi başlarına öğrenmeleri için “kayıp içgüdüleriyle” yeniden bağlantı kurmaya teşvik edebilir.

Eğitim kuramcısı ve filozof John Dewey, “Eğitimin; çocuğun kapasitelerine, ilgilerine ve huylarına dair psikolojik bir kavrayışla başlamasını, çocuğun dıştan eğitilmeyip içinden kendi kendine yetişmesini, kendi kendine gelişip ve öğrenmesi gerektiğini vurgulamış, çocuğa bilgiler doldurmak suretiyle verilmesine şiddetle karşı çıkmıştır.

Dewey’den önceki klasik eğitim anlayışına göre ağırlık merkezi çocuğun dışındadır; öğretmendedir, kitaptadır. Oysa şimdi ağırlık merkezinin çocuğun kendisi olması gerektiği savunulur.

Buradan hareketle yaptığım araştırmalar ve gözlemler sonucu öğrencinin öğrenmede ağırlık merkezinin kendisi olduğuna şahit oldum. Ve öğrenmeyi destekleyen birbiriyle ilişkili üç alana tekrar tekrar döndüm: zihniyet, öz disiplin ve motivasyon. Bunlar oldukça kişisel parametler. Psikolojik araştırmalar da, bu alanların öğrenci başarısında en kritik parametreler olduğunu tespit etmiştir.

Zihniyet

Bir öğrencinin performansının temel psikolojik belirleyicilerinden biri, başarı ve başarısızlığı kendilerine nasıl açıkladıklarıyla ilgilidir. Stanford Üniversitesi’nden psikolog Carol Dweck, 30 yılı aşkın araştırmada, “sabit bir zihniyete” sahip, başarı ve başarısızlığın, ne yapılırsa yapılsın değişmeyeceğine inanan öğrencilerde genellikle zaman içinde performans düşüklüğü yaşandığını gözlemlemiştir.

Dr. Dweck, çokça çoçuğun davranışını inceledikten sonra insanların zihniyetiyle ilgili temel inançlarını tanımlamak için sabit zihniyet ve büyüyen, gelişen zihniyet terimlerini kullandı. Peki çocuklarda sabit zihniyet ve gelişen zihniyet arasındaki fark nedir?

İnsanların düşünme tarzı onların hayatını etkileyen en büyük etken. Sabit zihniyette yetenekler doğuştan gelmektedir. Bir alanda ya başarılısınızdır ya da başarısız. Büyüyen, gelişen zihniyette ise yetenekler geliştirilebilir. Çaba göstererek kendinizi geliştirebilirsiniz. Başarıları sonucunda zekaları ve yetenekleri övülen öğrenciler, başarılarını doğuştan getirdikleri zeka ve yeteneklerine borçlu olduklarına inanmaktadırlar. Bunun sonucu olarak da sabit zihniyet geliştiren bu öğrenciler, zayıf bir benlik saygısı geliştirmekte, zorlu durumlardan kaçmaya yatkın olmakta ve yetersiz bir motivasyona sahip olmaktadırlar.

Başarılarıyla beraber başarısızlıklarının sonucunda bile çabaları övülen öğrenciler ise, gelişime dair daha güçlü inançlara sahip olmakta, daha güçlü bir benlik saygısı geliştirmekte ve daha güçlü bir motivasyona sahip olmaktadır.

Örneğin, üniversitedeki ilk yıllarımda karikatür seçmeli dersine kayıt yaptırmıştım. Arkadaşlarım dahil herkes çizim yeteneğimin olmadığını söyleyip emin olup olmadığımı sorguluyorlardı. Bu doğru, o zaman için çizim yeteneğim yoktu ve ben de çizmeyi hiç denememiştim. Yine de derse dahil oldum. Ve sonunda karikatürlerim sergiye seçilmişti. Çünkü; bence bu geliştirilebilir bir durumdu ve ben geliştirmeyi seçmiştim. Ancak aksi bir inançla bunun doğuştan bir yetenek olduğuna inansaydım değil karikatür dersine kayıt yaptırmak bunu düşünmezdim bile.

Öz-Disiplin

Bir öğrencinin performansını belirlemede önemli bir rol oynayan ikinci psikolojik faktör, öz disiplin.

Öz disiplin geliştirmek neden ergenler için bir savaştır?

Artık genç, ebeveynlerinin yapması ve yapmaması gerekenleri belirleme gücüne sahip olduğunu düşündüğü “komuta çağı” ndan çıkmıştır. Ve ergenliğe, “rıza çağı” na, girmiştir. Sonuçların ebeveynlere bağlı olmasına rağmen, seçim özgürlüğünün artık onun elinde olduğunu bilmek heyecan verici bir duygudur.

Bununla birlikte, rıza yaşı gence de ayıltıcı bir farkındalık getirir. Şimdi ne yapacağını bildiğinden, rahatça idare edebileceğinden çok daha fazla özgürlüğü yönetmesi gerekir. Kısmen, tüm bu özgürlüğü yapıcı bir şekilde yapılandırma kapasitesinden yoksun olduğu ve bunu bildiği için, ebeveynlere hayatını “yönetme” izni vermesi gerekir.

Nedir bunlar ?

Denetim – kararlarındaki tutarlılığını sürdürdüğünden, başlattığı işi tamamladığından, verdiği taahhütleri yerine getirdiğinden ve talepler dünyasını yeterince organize tuttuğundan emin olmak için kontrol eder. Böylece ne olduklarını hatırlayabilir.

Düzeltme – hatalar veya yanlışlıklar meydana geldiğinde sonuçlara izin vermek veya bunları uygulamak. Böylece gençler kendi yollarındaki hatalardan ders alabilir ve bir dahaki sefere daha iyi bir seçim yapabilirler.

Buradaki zorluk şudur: ebeveynlerin disiplini ergen için nasıl öz disipline dönüşebilir?

Okul tarafından verilen ev ödevi, öz disiplini öğrenmek için bir fırsat yaratır. Okul günü bittikten sonra evde devam eden bu görevler genellikle gencin “boş” zamanını geçirmek isteyeceği şeyler değillerdir. Ve bunu yapmak, ebeveyn disiplini gerektirebilir. Ebeveynlerin ısrarlarıyla, ya da çocuklar tarafından “dırdır” olarak adlandırılan söylemlerle bu görevleri yerine getirmeye alışmış olan öğrenciler, kendi denetimlerini sağlamaya geçişte zorlanabilirler.

Kendi başına ödev yapma sürecinde, genç kişi biraz çalışma ahlakı edinir, yapmak istemediği ev ödevini kendine yaptırmak için öz disiplini geliştirmek zorunda kalır. Ev ödevlerine bakmak için ebeveyn denetimine ihtiyaç duymayan ergenler, önümüzdeki yıllarda kendilerine hizmet edecek bir çalışma ahlakı ve prensibi edinmiş olurlar.

Ergenliğin başlangıcında (yaklaşık 9 – 13 yaşları arasında) genç, büyümek için daha fazla alan yaratmak adına çocukluğun sınırlarını aşar çünkü artık “sadece bir çocuk” olarak tanımlanmak ve muamele görmek istemez.

Örneğin: erken ergen ebeveyn otoritesine aktif ve pasif bir şekilde direnmeye, doğrudan ve dolaylı olarak daha dünyevi deneyimleri keşfetmeye karar verir.

Son aşamadaki ergenlerin çoğunda öz disiplin yetersizdir. Çünkü; öz disiplinin temel bileşenleri – ısrar, sabır ve kısıtlama – genellikle iyi gelişmemiştir. Cesaretsizlik sebat etmeyi, dürtüsellik sabrı, ayartıcılık ise kısıtlamayı bozar.

Neden? Çünkü artık daha bağımsız yaşadıkları akran dünyasında, gençler için dış etki, dikkat dağıtma, kaçma ve kendine hoşgörü fırsatları bol miktarda bulunur.

Akranlarının çoğunun iyi vakit geçirmek için dışarıda olduğu bir zamanda, öz disiplin pek de eğlenceli bir seçenek değildir.

Bununla birlikte öz disiplinin, hayat boyu kullanacakları ödüllerini de farketmeliler. Kendilerine bir görev veya hedef belirlerler; kararlılığı harekete geçirirler, kendilerini kontrol edebilirler ve yapılması çok zor olan bir şeyi başardıkları için benlik saygısı geliştirirler. Ve süreç içinde, uygulama yoluyla, öz disiplinin dayandığı irade gücünü daha da güçlendirmiş olurlar.

Bu noktada öz disiplinli olmak için ergen, hayatındaki özgürlüğü yapılandırmak için ebeveyn disiplinine bağımlılıktan vazgeçmelidir. Onların talimatına, denetimine, motivasyonuna ve düzeltmesine yaslanmayı bırakmalı ve kendi kendinin otoritesi haline gelmelidir.

Öz disiplin başarının ve benlik saygısının en önemli adımlarındandır.

Motivasyon

Motivasyonu anlamak için kullanılan bir çerçeve, 1943’te Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından önerilen ihtiyaçlar hiyerarşisidir. Maslow’a göre, insanlar doğaları gereği kendilerini daha iyi hale getirmeye ve çeşitli seviyelerle aşamalı olarak karşılaşıp tatmin olarak tam potansiyellerini – kendini gerçekleştirme – ifade etmeye doğru hareket etmeye motive edilirler. Gıda ve güvenlik gibi en temel ihtiyaçtan, sevgi, aidiyet ve öz saygı için üst düzey ihtiyaçlara kadar.

Sonunda, Maslow teoriyi kendi kendini aşma ihtiyacını içerecek şekilde genişletti: İnsanlar, kendinin ötesindeki şeylerle ilgilenerek büyümenin zirvesine ulaşır ve yaşamdaki en yüksek anlamı bulur. Maslow’un teorisinin evrenselliği sorgulanmış olsa da, çoğu insan motivasyonuyla ilgili temel gerçekleri yakaladığına inanıyor.

İnsanlara yaptıkları gibi davranma nedenlerini sorun, aynı olay için muhtemelen çeşitli yanıtlar duyacaksınız. Örneğin, dürüst öğrencilerin çoğu muhtemelen ev ödevlerini tamamlamalarının ilk nedeninin bir dersten puan kazanmak için “yapmak zorunda oldukları” duygusu olduğunu kabul edeceklerdir. Biri istediği için, bir diğeri ebeveyni için yaptığını söyleyebilir. Öğrenmenin “eğlenceli” olduğunu söyleyip bunun için yaptıklarını da duyabilirsiniz.

Bu örnekler, dışsal motivasyon (kendinden başka sebepler için davranış) ile içsel motivasyon (kendisi için davranış) arasındaki farka ilişkin motivasyon araştırmacıları tarafından yapılan klasik bir ayrımı ortaya koymaktadır.

Dışsal motivasyon, bir kişinin işi yapmanın keyfi dışında, çalışmasının herhangi bir nedenidir. Görevi tamamlamak için söz verilen veya görevi tamamlamanın bir sonucu olarak alınan her şey dışsal motivasyon kaynağıdır.

Genel olarak, onlarca yıllık psikolojik araştırmalar, dışsal motivasyonun öfke, korku gibi olumsuz duygularla nasıl ilişkili olduğunu göstermektedir. Bununla ilgili olarak, birçok öğrenci dışsal olarak motive olduklarında ev ödevlerini tamamlama konusunda sıkışıklık, isteksizlik ve buna bağlı öfke hissederler. Bazen kısa vadeli performans faydalarına katkıda bulunsa da (örneğin, bir öğrencinin puan kazanmak için bir ev ödevini tamamlaması gibi), uzun vadede, dışsal motivasyon aynı zamanda performans zorluklarıyla da ilişkilidir (birçok insanın dışsal faydalardan sonra zevk için okumayı bırakmasının nedeni gibi). Aksine, içsel motivasyon, özellikle bireyler bir aksilikle karşılaştığında ve zorlukların üstesinden gelmek için ısrar etmeleri gerektiğinde, daha iyi bir duygusal deneyim ve uzun vadeli performans sergilemeleri ile ilişkilidir.

İçsel motivasyon, tamamen içeriden gelen bir dürtüdür; beklenen herhangi bir ödül, son tarih veya dış baskı nedeniyle değildir. Örneğin, doğası gereği koşmaya motive olmuş insanlar, koşma hissini sevdikleri için bunu yaparlar ve bu, kimliklerinin önemli bir parçasıdır.

Örneğin, yıllar içinde performans açısından oldukça ortalama öğrenciler olarak başlayan, ancak daha fazlasını öğrenmeyi isteyen birkaç öğrencim oldu. Bu tür öğrenciler sınıfta güzel sorular sorar ve ofis saatlerimde fikirleri hakkında konuşmak için uğrarlar. Bu öğrenciler daha üst düzey dersler aldıklarında -çoğunlukla kendi bağımsız öğrenmeleriyle çok şey öğrendikleri için- sınıftaki en iyi öğrenciler haline geldiler.

Genel olarak, içsel motive olmuş kişiler, görevlere daha fazla zaman harcama, bilgi ve beceri geliştirme eğilimindedir ve sonuçta uzun vadede başarılı olma olasılıkları artar.

Sonuçlar

Desteklenirler ve teşvik edilirlerse, öğrenciler daha büyüme odaklı, öz disiplinli ve içsel olarak motive olabilirler. Dışsal motivasyon kısa vadede motivasyonu artırabilir, ancak zamanla zayıflayabilir ve hatta geri tepebilir. Buna karşılık içsel motivasyon güçlüdür çünkü kimliğe entegre edilmiştir ve sürekli bir motivasyon kaynağı olarak hizmet eder.

John Dewey’in belirttiği gibi, “Eğitim hayata hazırlık değildir; eğitim hayatın kendisidir.”