Özüne Dönüş sisteminde Sahte Benlik diye bir kavram vardır. Ve bazen hayatımızda Öz Benlik Sahte Benlik ile savaşır.

Peki Sahte Benlik nedir?

Kendi arzularınızı veya diğer faktörleri yerine getirmenin imkansızlığı sizi kelimenin tam anlamıyla yeniden şekillendirdiğinde, sizi tamamen farklı bir insana dönüştürdüğünde, kişiliğinizi bastırma süreci anlamına gelir.

Milyonlarca insan hayatlarını düşünmeden Sahte Benliğinin esareti altında yaşıyor. Derinlerinde mutsuz olduklarını hissederler ancak bunu kendilerine itiraf edemezler. Sonuçta bu, yanlış bir şey yaptıkları ve kişinin kendi hatalarından acı bir şekilde korktuğu anlamına gelecektir.

Ama ne kadar korkutucu ya da zor olursa olsun, herkes zayıf yönlerini öğrenmeli.

Ve bu bağlamda, Sahte Benlik, tüm korkularımızın ve komplekslerimizin birleştiği yer olan konsantre zayıflığımız olarak adlandırılabilir.

Sahte Benlik, başkası tarafından dayatılan kalıplar tek olası gerçek olarak algılandığında, evrimleşmiş bir sürü psikolojisidir. Zihninizin çevrenizdeki gerçeklere uyum sağlama şeklidir, böylece herkes gibi düşünür, hisseder ve hareket edersiniz. Bu, kalabalığın geri kalanından sıyrılmamak için kişinin kendi arzularını feda etme eğilimidir. Sizi yanlış idealleri takip etmeye zorlar ve bu tür yanlış arzuların elde edilmesinin herhangi bir tatmin getirmemesi şaşırtıcı değildir.

Sahte Benlikle başa çıkmak için her şeyden önce, kendini tam ve bütün olarak nasıl ve ne zaman gösterdiğini fark etmeyi öğrenmeniz gerekir. Sorunu reddettiğiniz veya gözlerinizi kapattığınız sürece, onu çözmeye bir milim dahi yaklaşamazsınız. Ve şimdi özünüze uygun olarak yaşıyor olsanız bile, daha sonra Sahte Benlikten etkilenmeyeceğiniz diye bir şey söz konusu değildir.

Bu nedenle, doğru zamanda onunla yüzleşmeye hazır olmak için “düşmanınızı” önceden bilmek çok önemlidir.

Hayatının belirli bir dönemindeki her insan bir seçenekle karşı karşıyadır: ne olursa olsun kendisi kalmak, özünde var olmak ya da dışsal otoritenin ne olması gerektiğini dikte etmesine izin vermek.

Gerçek istek ve özlemlerinizi takip edin veya toplumun genel “resmine” uymaya çalışın. Gerçek benliğinizi sevmek ve saygı duymak ya da kendi arzularınızı görmezden gelerek kendinizde Sahte Bir Benlik geliştirmek.

Bu seçimin barizliğine rağmen, çoğu insan hala Sahte Benliğin etkisine yenik düşmeyi tercih ediyor.

Kişiliğinizin kaybına yol açan koşullar çok farklı olabilir.

Ne tür bir insan olduğunuz, ne yaptığınız veya neye inandığınız önemli değil. Sizi tam olarak neyin mutlu edebileceğini anlayana kadar mutlu olacak gücü bulamazsınız. Dışarıdan dayatılan idealleri ve hayalleri kovalamak, yaşam akışında, aniden kendiniz için çok önemli bir şeyi kaçırabilir, umursamadığınız bir şeyi kovalayabilirsiniz. Ancak Özüne Dönüş sistemi, yaratıcı yolunuzu bulmanıza yardımcı olabilir. Hayatınıza toplumun ve genel kabul görmüş standartlar prizmasından bakmayı bırakabilir, ardından gelen tüm sonuçlarla kendi benzersizliğinizi kabul etmeyi öğrenebilirsiniz.

Ancak bunu başarmak o kadar kolay değil. Sahte Benlik, belirli koşulların etkisi altında bağlı olduğumuz bir roldür, zamanla bu rol kişiliğimizin bilinçsiz bir parçası haline gelir. Ve Sahte Benliğin tutsaklığı altında ne kadar uzun yaşarsak, bu görüntü o kadar sıkı bir şekilde bilince yapışır ve gerçek olur.

Bu, kurtulması zor olan ancak gerekli olan bir bağımlılıkla karşılaştırılabilir. Çünkü kendinizi gerçekte olmadığınız şeyle ilişkilendirme arzusu, sizi yalnızca diğer insanların arzu ve umutlarının yerine getirilmesine götürecektir, bu da size herhangi bir duygusal tatmin getirmez.

Örneğin ruhunuz çocuk bakımı, resim yapma, beste yapma vb şeylere yönelirken, sahte belik ile daha çok para kazandıran bir meslekte ya da toplumca kabul görmüş bir meslekte yıllarca ruhunuzu hapsedebilirsiniz.

Sahte “ben”, zihnin kendisini kişiliğimizin başına koyma, yaratıcı “ben”imiz üzerindeki gücü kendine atfetme eğilimidir. Bu, kendinizi algıladığınız imajı kişiliğinizin gerçek vücut bulması olarak düşünme alışkanlığıdır. Aslında, zihinsel prototip, zihin tarafından geliştirilen ve yetiştirilen bir yanılsamadan başka bir şey değildir.

Her birimiz, sadece sahip olmak istediğimiz özellikleri ve nitelikleri kendimize atfetmeyi severiz. Filmlerden veya dizilerden kahramanların, arkadaşların veya sadece tanıdıkların görüntüleri çevremizdekilerin her birinde kendimiz için “almak” istediğimiz olumlu özellikler görüyoruz. İçimizde mevcut olan, ancak memnuniyetsizliğimize neden olan tüm nitelikler, aksine, kendimizi bir kez daha rahatsız etmemek için onları uzaklaştırmaya çalışırız. Ve yakın insanlar dikkatimizi kişiliğin bu tezahürlerine çekmeye çalışsalar bile, o zaman onu hemen düşmanca algılarız, savunma pozisyonu alırız.

Bu yüzden sürekli bir kendini aldatma döngüsünde yaşıyoruz, sahip olduklarımızı takdir etmiyoruz, diğer insanların erdemlerini kıskanıyoruz. İnsan Tasarım Sistemi bu soruna çözüm sunuyor.

Her insanın gerçek vücut bulmuş hali, bilincin sınırlı çerçevesinden çok daha derindir. Zihin, bu şekilde davranmanın gerekli olmasının nedenin düzinelerce “dengeli” nedenini size nazikçe sunmaya hazır olacaktır. Ancak mutluluğun, uyumun ve gönül rahatlığının bilişsel süreçle hiçbir ilgisi yoktur.

En mutlu olduğunuz zamanı hatırlamaya çalışın. Aklın sesini ne zaman takip ettin ya da ne zaman içsel duyumlara dayanarak hareket ettin? Gerçek yaşam sevinci, ancak zihnin çalışmasına rağmen, hiçbir şekilde onun sayesinde kendini gösterebilir.

Düşünceler düşüncelere, duygular duygulara yol açar. Bu yüzden kendinizi nasıl bulacağınızı DÜŞÜNMEYI bırakın ve DUYGULARINIZI takip edin.

 

Özüne Dönüş sistemine göre, her insanın kişiliğinin temelini oluşturan bir dizi “temel” özelliği vardır. Bodygraph’ta yani beden haritası/özüne dönüş haritasında bu alanlar belirtilmiştir.

Bunlar haritadaki enerji merkezlerinin renkli olanları ile belirlenmiştir tanımlı merkezlerdir.  Dışarıdan şartlanmaya açık; manipülasyona uğradığımız tanımsız merkezler de vardır. İşte bu kısımlar Sahte Benliğinin temelini oluşturan kısımlardır. Bir kişi kendisine yönelik Strateji ve Otoriteye bağlı kalmazsa, o zaman terazi Sahte Benliğe doğru eğilir ve sosyal “tuzaklara” kayarak kendisi için kaderinde olan yolu takip etmeyi bırakır. Hayat amacı ile dengelenmiş bir halden uzaklaşarak, mutsuz ve manipüle bir hayat yaşar.

Açık olmak gerekirse, Otorite, karar vermek için sizi doğru yöne yönlendiren bir iç pusuladır. Ben buna ‘İçsel Rehber’ diyorum. Her insanın, tavsiyeye göre hayatının inşa edilmesi gereken kendi Otoritesi vardır. Bu, en saf haliyle “benliğiniz” insan dilinde diyalog kuramaz, yine de kendini ifade etmek için tamamen farklı yöntemlere sahiptir. Göreviniz, Otoritenizle iletişim kurmanın bir yolunu bulmak, onu dinlemeyi öğrenmek ve ona güvenmektir.

Strateji, Tipinize göre oluşturulmuş davranışsal bir komplekstir. Her birinin kendine özgü Stratejisi olan toplam 4 + 1 Türü vardır. Nihayetinde, bu sadece kendinize teslim olmanın, yaşam akışına teslim olmanın ve Otoritenizin size rehberlik etmesine izin vermenin bir yoludur.

MANİFESTÖRLERDE (GERÇEKLEŞTİRİCİ) SAHTE BENLİK- ÖFKE

İlk olarak, kısaca klasik Manifestörlerin (Gerçekleştirici) ne olduğuna bakalım.

Kendi kendilerine yeten, bağımsız bireydirler.  Her zaman yalnızca kendi fikirlerine güvenirler. Her türden liderin doğasında bulunan doğal içsel enerjiyi içerirler. Manifestorlar, ne kadar ulaşılmaz görünürlerse görünsünler, tüm fikirlerini hayata geçirecek güce ve kararlılığa sahiptir. Bu, başkasının planlarına müdahalesini asla kabul etmeyen ve her zaman kendi yollarıyla hareket eden insan türüdür. Kendi iyilikleri (veya onlara yakın insanlar hakkında) endişelenirler ve kimsenin yollarına çıkmasına izin vermezler.

Bu, doğasını takip eden sıradan bir Manifestor’un kabaca bir tanımıdır.

Karakteristik bir  Manifestor tarafının ilk tezahürleri çok erken yaşlardan itibaren fark edilir. Bu tür çocuklar neredeyse hiç ebeveynlerinden izin istemezler, sürekli kafalarına gelen her şeyi yaparlar. Ne yapıp ne yapamayacakları hakkında soru sormazlar, istediklerini yapmaya çabalarlar. Başkalarının tavsiyelerine ve görüşlerine ihtiyaç duymazlar, arzularını takip ederek kendi deneyimlerini kazanmak isterler.

Ve elbette, böyle bir anarşist pozisyon nadiren çocuğun ebeveynlerinin onayıyla karşılaşır.

Çocuk-Manifestörleri her zaman onları kontrolün prangalarına sokmaya heveslidir. Diğer çocuklara göre iki kat daha özenle izleniyor, iki kat daha fazla cezalandırılıyor, iki kat daha ağır yargılanıyorlar. Ayrıca, yaptırımlar için yeterli gerekçeler olmasa bile.

Hepsi, çocuklarının istediklerini yapmalarına izin veremeyen ebeveynlerin kontrol arzusunun suçu. Yetişkinler her zaman “doğru” yaşamayı bildiklerine ve bu bilgiyi genç nesle zorla aktarmaya çalıştıklarına ikna olurlar. Ve çocuk-Manifestor için böyle bir kontrol gerçek bir işkence haline gelir. Çünkü başkasının talimatlarına körü körüne uymak onun doğasına aykırıdır. Ancak ebeveynlerine de karşı çıkamaz. Bu duyguları kendi içinde taşımak zorunda ve bağımsızlık kazanmaya başlar başlamaz, artık kimsenin başkalarına ne yapacağını ve nasıl yapacağını dikte etmesine izin vermiyor.

Bir dereceye kadar, her insan, özellikle kendi görüşüne aykırıysa, diğer insanların emirlerine uymayı sevmez. Ancak Manifestörler, Sahte Benliğin etkisi altında, böyle bir anarşizmi sınıra kadar geliştirmişlerdir ve hayatlarına müdahale etmeye yönelik her girişim ciddi bir muhalefete neden olmaktadır.

Çocukluğundan beri ebeveynlerinin kontrolüne katlanan Manifestör, hayatlarına karışırlarsa insanlarla olan bağlantıları terk etmeye hazırdır. Ve müdahale etme veya en azından askıya alma girişimlerinde, kendi kendine yeterliliklerine sonuna kadar bağlı kalmaya hazır, düşmanlıkla karşılarlar.

Manifestör’un öfkesi, abartılı bağımsızlıklarının bir yan tepkisidir. Kontrolden o kadar hoşlanmazlar ki, durdurulacaklarından veya erteleneceklerinden korkarak başkalarına planlarını hiç anlatmamayı tercih ederler. Bu nedenle, çoğu durumda, Manifestorların fikirlerini kimseye açıklamadan planlarını hemen yapma olasılığı daha yüksektir. Ancak kontrolden kaçma girişiminde, kontrolün yalnızca arttığı gerçeğiyle karşı karşıya kalırlar. Etraflarındaki insanlar Manifestörün neden böyle bir şey yaptığını ve tüm bunların hangi sonuçlara yol açabileceğini anlamayabilir. Ve çoğu zaman Manifestörler öyle bir duruma sokulur ki, başladıkları şeyin anlamını açıklayana kadar planladıkları şeyi yapmaya devam etmeleri yasaktır.

Sonuç olarak: kontrolden kurtulma girişimleri yalnızca artan kontrol için bir bahane haline geldiğinde bir kısır döngüye girer.  Manifestör ne kadar “bağımsız” olmak isterse, yolunda o kadar çok engelle karşılaşır, hayatında o kadar fazla öfke olur.

Manifestörlerin gururlarını pasifize etmeyi öğrenmeleri ve çevrelerindekileri planlarına ayırmaya başlamaları gerekir. Bu hiç de izin istemekle ilgili değil. Bir Manifestor iş değiştirmek istiyorsa, gelip patronuna şöyle söylemesi gerekiyor: “Şu ya da bu bir nedenden dolayı şu ya da bu bir tarihte bırakacağım.” Ardından durumu açıkladıktan sonra, çatışma veya anlaşmazlık olmadan barışçıl bir şekilde işten ayrılabilecek. Ama eğer üstlerine bir ifadeyle gelir ve şöyle derse: “İmrala”, o zaman kesinlikle bir çatışmaya girmek zorunda kalacak.

Ama Manifestör’ün Sahte Benliğinin başka bir tarafı daha vardır. Genellikle, bu Tür düşünüldüğünde, başlatma yeteneğinden her zaman bahsedilir. Yani aklına gelen her şeyi yapabilir ve planlarını uygulamak için her zaman fazla enerjisi olacaktır.

Bununla birlikte, ilk yıllardaki aşırı kontrol, Manifestörlerin karakterini kelimenin tam anlamıyla “kırabilir” ve onu herhangi bir şey yapmaya başlamaktan korkan zayıf iradeli ve korkulu bir insana dönüştürebilir. Kaderi kendi elinde tutmak yerine, olumlu bir sonuç umarak kasıtlı olarak hayatını şansa bırakabilir. Bu, eylemlerinden herhangi birinin mutlaka bir yasak veya ceza tarafından takip edileceğine dair köklü bir düşüncedir. Böyle bir kafaya o kadar derinden gömülebilir ki, bilinçsizce bile kendini bu şekilde bulacaktır.

Bu tür Manifestörlerin gerçek doğalarını uyandırmaları çok daha zordur, ancak yine de bunu yapmak mümkündür. Sadece iç Otoritenize güvenmeye başlamanız gerekiyor ve o her zaman doğru kararı verecektir. Bu, kendi hayatınızda muazzam bir kararlılık gerektirecek uzun bir deneydir.

JENERATÖRÜN (ÜRETİCİNİN) SAHTE BENLİĞİ – HAYAL KIRIKLIĞI

Önce yine Jeneratörler (Üreticiler) kimdir buna bakalım. Bunlar, içsel “Ben”in sesini takip etmesi gereken insanlardır. İçsel Ben’den (sakral) gelen Yanıt; her zaman doğru seçimi isteyecek çok yönlü bir karar verme asistanıdır. Kişinin gerçek “ben”inin habercisi olarak adlandırılabilir. sadece sahibinin iyiliği için ayarlanır ve asla zarar verecek tavsiyeler vermez. Yanıt, dış koşullara yanıt veren bir organdır. Yani sesini sadece bazı uyaranlara tepki olarak ifade ediyor.

Çoğu zaman, “evet” veya “hayır” cevabını verebilen bir soruya açık bir cevap şeklinde kendini gösterir. Her türlü “uh-huh”, “aha”, “hayır”, “Hıhı-Iııhgııhg”- bu, Jeneratörün belirli bir soruna veya mesleğe karşı gerçek tutumunu gösteren Yanıtın sesidir.

Ve böylece, Jeneratörler Yaşam boyunca Tepkilerini takip eder. Kendi başınıza hiçbir şey başlatmadan, sadece kaderin onlara sunduğu fırsatlara tepki verirler.

Jeneratörlerin mutlu olması için gereken tek şey, yaşam üzerinde sıkı kontrolü kendi ellerine almaya çalışmadan, sakral iradesine güvenmek için sabır ve cesarettir.

Jeneratörün sahte benliği kendini hayal kırıklığı olarak gösterir. Bu, kişinin kendine rağmen doğasını ve hayatını görmezden gelmesi için dışsal olarak gelen bir tepkidir. Sahte bir kişiliğin gelişiminde büyük önem taşıyan sadece ebeveynler değil, bir bütün olarak tüm toplumdur. Başlatan olmadıkları için başlatanlardan son derece etkilenmeleri çok olasıdır.

Sonuç olarak, birçok Jeneratör, Manifestör ya da Manifesting Jeneratör’ün başlatma yetisini denemeye çalışır. Hayatın kontrolünü kendi ellerine alırlar, uygun gördüklerini yaparlar. Kaderin kendilerine sunduğuna cevap vermek yerine kendilerini başlatmaya çalışırlar. Ve bu yaklaşım modern toplumda ne kadar doğru görünürse görünsün, tüm insanların farklı olduğunu ve birinin böyle bir yaşam ritmiyle başa çıkamayacağını anlamanız gerekir.

Aynı şekilde, her bir fikri uygulamak için yeterli iç güce ve enerjiye sahip olmayan Jeneratörler, onları uygulamaya koymanın imkansızlığından kaynaklanan sürekli hayal kırıklığı içinde var olmaya zorlanırlar. Aklına gelen her şeyi yapabileceklerine ve yapmaları gerektiğine kendilerini ikna ederler. Ancak zihin kötü bir danışmandır ve bu yüzden pek çok Jeneratör, durup sakralı hissetmeye çalışmak yerine telaşlı günlük yaşamda kendilerini tamamen kaybederler.

Ve bu yaklaşım ne kadar az başarı getirirse, Jeneratör’ün ruhundaki hayal kırıklığı ve endişe o kadar güçlü olur. Kendi içinde nedenler aramaya başlar ve kendini hayata uyum sağlamadığı, eylemlerinin herhangi birinin önceden başarısızlığa mahkûm olduğu düşüncesine ikna eder. Tekrar tekrar zihninin ve Sahte Benliğinin etkisi altında hareket etmeye devam eder. Ancak yaşam coşkusuyla değil, nasıl biteceğini biliyormuş gibi bir kopma duygusuyla. Burada, tekrarlanan yenilgilerin herhangi bir kazanma iradesini tamamen caydırabileceği ve bir kişinin nasıl yaşayacağını unutarak var olacağı öğrenilmiş bir çaresizlik sendromu vardır.

Bir kişiyi yaşam amacına uyumlanması için kaderine “teslim olması” gerektiğine ikna etmek yeterince zor. Sadece akışa devam et ve sakralı dinle. Aşırı sorumluluk göstermeye çalışmayın, bırakın kaderin sizi götürmesine izin verin. Siz bu dünyaya başlatmak için  değil, sadece yaşam çarkının tüm dönüşlerine tepki vermek için geldiniz. Bu, kendi yoluna gittiğine kesin olarak ikna olduğunda, kaçınılmaz olarak herhangi bir Jeneratörü iç huzur duygusuna götürecek yoldur.

Tüm Jeneratörler için en önemli ipucu, kendinizi olmadığınız biri olarak düşünmeyi bırakmaktır.

Hayatın için bir “model” veya “idol” arama. Sen olduğun gibisin, doğduğun gibisin.

Diğer insanların bir şeyde sizden daha iyi olabileceğini kabul edin, ancak bu gerçeğin sizi kışkırtmasına izin vermeyin. Başkası ne olursa olsun gerçek doğanızı takip edin. Ve sonra er ya da geç doğru yola adım attığınızı hissedeceksiniz ve hayal kırıklığını unutacaksınız.

PROJEKTÖRÜN (YANSITICI) SAHTE BENLİĞİ- ACILIK

Projektörlerin temel özelliği, diğer insanların yeteneklerini ve yetkinliklerini tanıyabilmeleri ve geliştirebilmeleridir. Profesyonel eğitmenler gibi, diğer insanlardaki potansiyeli hemen görürler ve bu potansiyelin nasıl geliştirilebileceğini doğru bir şekilde belirleyebilirler.

Projektörlerin stratejisi bir davet beklemektir. Yani, mentorluk niteliklerinin çevrelerindeki insanlar tarafından fark edileceği ve tanınacağı, onlara ihtiyaç duyulacağı an’dır. Ancak o zaman Projektör yeteneklerinden tam olarak yararlanabilecek ve diğerlerini doğru yöne yönlendirebilecektir. Projektörün kendisi davet olmaksızın birine herhangi bir konuyu “empoze etmeye” çalışırsa; çoğu zaman bu, reddedilmesine yol açar ve bu da acı için bir neden haline gelir.

Bu nedenle, Projektörün sahte “Ben”i, diğer insanlar tarafından tanınmak için gerçek arzusuyla doğrudan ilgilidir. Çocukluğundan itibaren amaçlı Manifesörlere veya çalışkan Jeneratörlere ayak uyduramadığını fark eden Projektör, başkalarına kıskançlık ve kendine acıma duygusu hissetmeye başlar.

Etrafındaki insanların çok daha iyi olduğu gerçeğine atıfta bulunarak erdemlerinden herhangi birini küçümsemeye başlar. Bu hemen hemen her projektörün karşılaştığı bir aşamadır. Daha sonra gerçekte ne tür yeteneklere sahip olduğunu düşünmeye başlamasına neden olan bu içsel deneyimlerdir. Ancak Projektör yaşam yarışında dış konumunu üstlendiğinde, olayları ilk önce tamamen farklı bir konumdan görebilir.

Bu, Projektör olma yolunda atılan ilk adımdır. Ondan sonra, gerçek zorluklar, Sahte Benlik ilk ortaya çıktığında başlar. Projektörler, esnek ve standart olmayan düşünme biçimlerinde diğerlerinden farklı olan, doğal olarak zihinsel olarak çok yetenekli insanlardır. Durumu görme yetenekleri çeşitli alanlarda ifade edilebilir. Bir şeyi nasıl yapacaklarını ve nasıl yapmayacaklarını, hangi ayrıntılara dikkat edilmesi gerektiğini ve neyi göz ardı edilmesi gerektiğini çevrelerindeki insanlardan daha iyi anlarlar. Ama yetenekleri tanınana kadar hiçbir faydası olmayacaktır kend,lerine.

 

Acı, Projektör’ün tüm ruhuyla diğer insanların bir şeyler yapmasına yardım etmek istediği, ancak yardımına ihtiyaç duyulmadığı bir duygudur. Bu duygu ona kendi zayıflıklarını ve eksikliklerini, asla başkalarıyla eşit olamayacağını hatırlatır. Bunlar, en azından bir şeyde gerçekten iyi olabileceğine, en iyi olduğu bir meslek olduğuna dair kesik umutlardır.

Acılık, kelimenin tam anlamıyla bağıran insanlara koşan tüm sabırsız Projektörlerin belasıdır: “Beni de yanınıza alın! Sana faydalı olacağım! ”. Tabii ki, böyle bir kölece tutum nadiren olumlu bulunur.

Sahte Benliğin yönetimi altında, Projektör içsel kızgınlığının ve kıskançlığının devralmasına izin verir. Hizmetlerini diğer insanlara zorla “satmaya” çalışır, onları yanlış yaptıklarına ikna eder ve bunu nasıl doğru yapacağını sadece o bilir. Böyle agresif bir pozisyon, kaçınılmaz olarak yalnızca başkalarının muhalefetiyle ve hatta Projektörün becerilerinin gerçekten tanındığı durumlarda karşılaşır. Kendini aşırı baskıdan koruyormuş gibi, toplum istediğinin katılmasına izin vermeden, kendini böyle bir Projektörden korumaya çalışır.

Buna Projektörlerin enerjilerini her şeye harcamasını engelleyen bir sınırlama diyebilirsiniz. Davet edilene kadar (Strateji bir daveti beklemektir), diğer insanlara etkili bir şekilde liderlik edemeyecektir. Ancak istenen daveti alır almaz, etrafındakiler Projektör’ün onlara rehberlik etmesine izin verdiğinde, o zaman kendi içinde rahatsızlık hissetmeyecektir. İnsanlardan reddedilme korkusu olmadan görevini tam olarak yerine getirebilecektir.

REFLEKTÖRÜN SAHTE BENLİĞİ- HAYAL KIRIKLIĞI

Reflektörler, diğer Tipler arasında en benzersiz ve nadir olan bir Tip’tir. Hala kendileri olmakla birlikte herhangi biri olabilirler. Kişilerarası ilişkilerde uzman olarak, belirli bir durumda, belirli bir ekipte hâkim olan atmosferi kolayca “okurlar”.

Reflektörler diğer insanların üzerinden görürler, bazen diğer insanların kişiliklerinin kendi içlerinde fark edemeyecekleri tezahürlerini fark ederler. Reflektörler hayatları boyunca hayal kırıklığıyla yüzleşmek zorundadırlar. çevrelerindeki insanların imgelerini kendi içlerinden geçirirler, kendi önemsizlikleri, tanımsızlıkları hakkında bir fikir oluştururlar. Bu nedenle, başka bir kişinin imajını kendileri için almaya çalışırlar ve tam kopyası haline gelirler. Ama ne yazık ki, Reflektörler uzun süre başkasının kılığında kalacak kadar enerjiye sahip değiller ve yenilenen bir güçle kendileriyle hayal kırıklığına uğrarlar.

Peki bu türdeki Sahte Benliğin doğası hakkında ne söylenebilir? Diğer durumlarda olduğu gibi, Sahte Benlik oluşumunun ilk eğilimleri çocukluktan itibaren Reflektörlerde başlar. Hayatta ne istedikleri ve kim olmak istedikleri konusunda sürekli kararsızlık ve şüphe içindedirler. Küçük yaşlardan itibaren kendilerini, güdülerini ve arzularını, düşünce ve eylemlerinin nedenlerini anlamaları çok zordur. Bugün bir şeye ikna olmuşlar ama yarın tamamen farklı bir bakış açısı benimseyebilirler. Ve tüm bunlar, sanki bir günde tamamen farklı bir insana dönüşüyormuş gibi, herhangi bir iç tutarsızlık çatışması olmadan gerçekleşir.

Reflektörler gerçek dönüşüm ustalarıdır. Bukalemunlar gibi, kişiliklerinin rengini değiştirirler, içinde oldukları topluma uyum sağlarlar. Bu nedenle Reflektörlerin kendileri ve kararları hakkında oldukça kararsız oldukları gerçeği yadsınamaz. Çünkü kendileri için yeni bir ortam bulur bulmaz, bilinçsizce buna uyum sağlarlar. Bunlar sadece Reflektör’ün söylediklerini değil, davranışlarını, karakterini ve hatta düşünce tarzını da etkileyen şaşırtıcı dönüşümlerdir. Ve dışarıdan kendisine gelenlerin tüm çeşitliliğinde, Reflektörün kendi içinde istikrarlı bir şey bulması çok zordur.

Bu Tip, bir nedenden dolayı böyle adlandırılır. Diğer insanların düşünceleri, davranışları, alışkanlıkları, konuşma tarzı gerçekten üzerine düşenleri yansıtıyor. Tüm bunlar aslında iyilik için kullanılmalıdır. Neşeli ve enerjik insanların arkadaşlığına giren Reflektörün kendisi, hayat dolu aynı kişi olur. Ama bu aynı zamanda Reflektörlerin lanetidir. Ne kadar “parlak” insanlar onlarla etkileşime girerse, bir başkasının enerjisine o kadar çok bağlanırlar ve onunla ayrılmak o kadar acı verici olabilir.

Ve bazen bu Tipten bazı temsilciler, bir kişinin belirli bir imajına o kadar alışabilir ki, artık onu bırakmak istemezler. Kendi başlarına yapmaya, bu role alışmaya, başkalarını atmaya çalışırlar. Ama ne yazık ki, burada Reflektör kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına uğrayacaktır.

Reflektörlerin, İnsanların auralarına ve enerjik etkileşimine derinlemesine girmeden, kendi enerjilerine sahip olmadığını söylemeliyim. Etraflarındaki insanların kişiliğinin renklerinde boyanmış saf renklendiricidirler. Reflektör, birinin yanında olduğu sürece, bu enerjiye doğrudan erişimi vardır. Ancak birbirlerinden uzaklaşır uzaklaşmaz, Reflektör tekrar doldurulması gereken boş bir “gemi” görüntüsünü alır.  Bu, Reflektör’ün sonsuz hayal kırıklığının nedenlerinden biridir. Daima Dolu/Boş hatta bomboş hissetmesi son derece hayal kırıklığına sebep olmaktadır.

Diğer bir neden, diğer insanların birçok görüntüsünü kendi üzerinde test etmiş olan Reflektör’ün kendi içinde hayal kırıklığına uğrayabilmesidir. Kendisini hem olumlu hem de olumsuz herhangi bir tezahürden yoksun, kesinlikle sahte insan olarak görmeye başlayacaktır. Doğal hayal kırıklığının olumsuzlukla hiçbir ilgisi yoktur. Bu sadece istenen ve gerçek arasında bir tutarsızlıktır ve başka bir şey değildir. Böyle bir Tip- Reflektörler, Sahte Benliğin tezahürü bile aydınlık veya karanlık nitelikler için geçerli değildir. Kişiliğin her alanında kendini gösteren atalettir.

Ancak Reflektörler, yalnızca Sahte Benliğin en çelişkili tezahürüne değil, aynı zamanda en büyük potansiyele de sahiptir. Sonuçta, bu dünyadaki rolleri meydana çıkan olayların gözlemcisi olmaktır. Çevrelerinde insanları değiştiriyorlar, birçok hayat yaşıyorlar, onlarca ve yüzlerce insanın varlığını “tadıyorlar”.

Reflektörler, insan olmanın nasıl bir şey olduğuna dair bir bilgelik ve bilgi hazinesidir.

Bu Tür temsilciler için gereken tek şey, benzersiz doğalarını kabul etmek ve Strateji ve Otoritenin hayatlarını sürmesine izin vermektir.

MANİFESTİNG GENERATOR (GERÇEKLEŞTİREN ÜRETİCİ) SAHTE BENLİK- SABIRSIZLIK

 

Manifesting Jeneratör, Manifestör ve Jeneratörün klasik tezahürünün birleşiminden ortaya gelmiştir. Manifesting Jeneratör, her iki Türün hem olumlu hem de olumsuz tezahürlerini birleştirir.

Bir Manifestör olarak, planlarını gerçekleştirmek için zorunlu bir enerjiye sahiptir. Bir Jeneratör olarak ise başlamak için sakral’dan “onay” beklemesi gerekiyor, aksi takdirde hoş olmayan işlere ve endişelere çıkmaza girme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Manifesting Jeneratör için bu durum oldukça zordur, çünkü kişiliklerinin çelişkili tezahürleri arasında bir denge bulmak zorundadırlar. Bu nedenle, bu Türdeki Sahte Benlik  bir kişi hareket ettiğinde, “ben”in yalnızca bir tarafına güvenerek, diğerini görmezden geldiğinde sabırsızlık yaratır.

Her Manifesting Jeneratör oldukça aktif ve amaçlı bir kişidir. Her zaman işe dalmış ve her saniyesini etkili bir şekilde kullanmaya çalışır. Aynı anda birkaç şey yaparak, hiçbirine odaklanmayı kaybetmez, herkese yeterince zaman ve enerji ayırır. Bu, pratikte dinlenmeye ihtiyaç duymayan ve diğer Türlerin temsilcilerinden daha iyi ve daha hızlı işlerle başa çıkabilen hiperaktif insanlardır.

Manifesting Jeneratör iki Türün bir karışımı olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu nedenle, hayatlarında hem Manifestör’un öfkesiyle hem de Jeneratör’ün hayal kırıklığıyla karşılaşabilirler.

Yine de Sahte Benliğin onun durumundaki ana tezahürü sabırsızlıktır. Bununla birlikte, kendi içinde çok hızlı ve yetenekli bir insan olan Manifesting Jeneratör, her zaman her şeyle tek başına başa çıkamaz. Ve buna karşı tutumu ne olursa olsun, kaçınılmaz olarak diğer insanlarla etkileşimde bulunmak zorunda kalacağı birçok durum vardır. Bu, sabırsızlığın tüm ihtişamıyla kendini gösterdiği yerdir.

Manifesting Jeneratör’ün bir saat harcayabileceği şey, diğer insanlar iki, üç ve hatta dört saat harcayacaktır. Ve bu durum, Tipin temsilcisi tarafından, bu kadar basit bir göreve nasıl bu kadar zaman harcamanın mümkün olduğunu içtenlikle anlamayabilir. Bu, diğer insanlar için biraz kibir ve küçümseme, sadece “daha hızlı” olduğu için her şeyi kendiniz yapma arzusuna yol açar.

Manifesting Jeneratör, her zaman akla gelen herhangi bir düşünceyi gecikmeden veya durmadan hemen somutlaştırmaya çalışır. Ve bu nedenle, zaman zaman buna karşı tutumunu öğrenmek için Jeneratörden gelen Sakral’ın yanıtını dinlemeyi unutur.

Hızlı tempolu yaşam tarzına çok fazla alışmış olan Manifesting Jeneratör, tepkilerini dinleyerek geçici olarak durma ihtiyacını görmezden gelebilir. Bu nedenle, onlarca vakayı alır, başlatır ve ardından bitmemiş olanları bırakır. Basitçe, gerçekte bunu yapmak istemediği için ve şimdi başladığı şeyi bitirmek için hiçbir enerji ve arzu yoktur. Bu nedenle bir çok başlanmış ama bitirilmemiş eğitim, kurs, film, kitap vb şeyler hayatında ona yük olur.

Manifesting Jeneratör, başka hiç kimsenin olmadığı gibi, olağanüstü sabır geliştirmeye ihtiyaç duyar. Sadece inanılmaz bir enerjiye sahip olduğunu anlamakla kalmamalı, aynı zamanda onu doğru kullanabilmelidir. Yanıtınızı dinlemek için zaman olması için aktif eylemler arasında her zaman bir duraklama olmalıdır. Aksi takdirde, Manifesting Jeneratör bitmemiş iş ve yerine getirilmemiş vaatlerde boğulacaktır.

SONUÇ

Özüne Dönüş Yolculuğu’na başlayan birçok insan zamanla motivasyonunu kaybeder. Her zamanki yaşam tarzlarını biraz değiştirmeleri ile; her şeyin onlar için bir anda yoluna gireceğini düşünürler.

Ancak, anlamanız gereken çok önemli bir konu var ki; bu yol kolay olmayacak.

Sadece küçük değişikliklerden değil, hayatınızın kesinlikle tüm yönlerini etkileyecek daha küresel bir şeyden bahsediyorum. Aslında, Ego-Sahte Benliğinizi yok ederek; onu gerçek sizle yani Öz’ünüz ile değiştirmekten bahsediyorum.

İrade gerektiren uzun ve özenli bir dönüşüm sürecidir. Ancak engellere ve zorluklara rağmen bu koşulsuzluk yolundan geçmeyi başarırsanız, yeniden doğarsınız.

Çünkü her zaman dediğim gibi Özünü bilmeyen Var oluşuna destek olamaz.

Sevgi ve Farkındalıkla Kalın.