Aklın ışığı.

‘’Üçüncü göz’’, sadece üçüncü göz değildir. Üçüncü göz anlayışın, dönüşümün sembolüdür. Anlaşıldığı anlamada fiziki bir göz ile alakası yoktur, o sadece bir semboldür. Gerçekte bu gözün olması veya olmamasından öte üçüncü göz; ‘Varlık nedir, hayat nedir?’ sorularının girdabı, labirenti içinde geçirilen deneyimin dönüşümün adıdır. Zıtlıkların birlenmesi, yani varoluşun (herşeyin) varlık (birlik) içinde erimesi neticesinde hissettiğin uyumun, harmoninin adıdır. Yerel değil, bütündür. Onun için Hz. Mevlana ’’Bilsen ki sen tümü ile bir gözden ibaretsin’’ der. Daha derinler de aslında kainatta bir gözdür. Göz, Arapça ayn demektir. Ayn ayrıca öz, kaynak ve zihin dışı varlık anlamlarına da gelir. Zaten üçüncü göz, insan bilincinde yansıyan aşkın varlığın kudret (enerji) noktasından algılanmasının adıdır. Zihin ile bilinenin ruhsal plandaki deneyimidir.

Sizi ruhsal boyutlara bağlayan bir üçüncü göze gerçekten sahip misiniz? Sezgilerinize ne kadar güveniyorsunuz? Epifiz bezi için, önsezi organı ve vücut ile ruh arasındaki bağlantı noktası da diyebiliriz. Ancak çok az insan epifiz bezinin aslında gerçek bir göz olduğunun farkına varmış durumdadır. Yapısal anlamda gözün yapısıyla benzerlikleri olsa da en büyük farkı gözlerimiz ışığa duyarlıyken ve fonksiyonları ortam ışıklı iken devreye girerken, epifiz bezi işlevsel hale geçmek için karanlık ortamı beklemektedir.

Epifiz bezi (pineal gland) bir bezelye büyüklüğündedir ve beynin geometrik olarak tam orta noktasında yer alır.
Epifiz bezinin tarihini günümüze dek izlemek oldukça ilginç ve gizemlidir. Kadim insanlar bu minik yapıya büyük önem vermişlerdir. M.Ö. 4’ncü yüzyılda Yunanlı anatomi uzmanı Herophilis bu beze ‘düşünce akışını düzenleyen büzücü kas’ adını vermiştir. Bu tanım, epifizin zihinsel ve fiziksel alemler arasında bir dönüştürücü olarak işlev yaptığını düşünmemize neden olmuştur.

“Pinecone”- “çam kozalağı” ile bağlantılı olarak latince “pine”- “çam” kökünden gelmektedir. Epifiz bezi sembolik olarak bir çok kültürde karşımıza çıkar. Çam kozalağı şeklinde sembolize edilen bu bez Sümer, Yunan ve Roma geleneklerinden, Vatikan’daki  Çam Kozalağı Çeşmesi’ne ve papanın asasına kadar antik dünyanın her yerinde görülebilir. Mısırlılar da epifiz bezine önem vermiş ve göz şeklinde sembolize etmişlerdir. Hindistan’ın yoga metinlerinin ve çağlar boyunca mistik Hint geleneklerinin, epifize değinirken ‘sezginin gözü’ ve ‘üçüncü göz’ olarak bahsetmeleri tesadüfün ötesindedir. Epifiz bezi yüksek derecede psişik ve ruhsal bir değer olarak hayli yüceltilmektedir. Bindiler (hindu kadınlarının alnındaki noktalar), Hindu kültüründe ruhsal uyanıklık konusunda epifiz bezinin önemini göstermek için bir yol olarak ifade edilir.

Tırtıl iki gözü, diyalektik yapıyı, zıtlıklar dünyasını sembolize eder. Kelebek ise metamorfoza uğramış tırtıldır. Bu anlamda kelebek de üçüncü gözü sembolize eder. İki gözün bir görmesi gibi.

Kadim insanlardan günümüze kadar gelen; bunca yıla rağmen gizemini koruyan bu kozalaksı bez, beyindeki küçük bir endokrin-içsalgı bezidir. Asıl görevi seratonin ve melatonin hormonlarını salgılamak olan bu doku parçası hakkında, kökeni antik dönemlere, Descartes’a ve gizem bilime (okültizm) kadar uzanan sayısız hikaye anlatılır…
“Üçüncü göz” ya da “aklın ışığı’’ olarak da adlandırılan epifiz bezinin, meditasyon yoluyla Astral seyahat deneyimi yaşamak isteyen insanın fiziksel ve doğaüstü-spiritüel dünyaları arasındaki geçiş kapısı olduğuna inanılır… Descartes insan ruhunun bu salgı bezinde “oturduğunu” iddia etmiştir…

Hermes okullarında üçüncü göze gelen bir vizyonun aslında varlığa geldiğini, ancak varoluşta bedenlenmek için zemin aradığını bilinmekteydi. Hayal, gerçekliğe yansımanın bir önceki safhasıdır. Hayalin bir sonrası fiziksel dünyadır. Dolayısı ile kamil insanda, aydınlanmış insanda 3.göze gelen vizyon aslında gerçektir, hayal değildir.

Fransız düşünür, yazar Voltaire de epifizin sırrını çözmek için birçok otopsi yapmıştır. Epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklerde ise daha fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçektir. Bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğince yükseğe yapılmıştır.
Yani ibadethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak olarak iddia edilebilir.

1990’ların sonlarında, Jennifer Luke adlı bir bilim insanı, sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileri konusunda çalışmalar yapmıştır. Luke, beynin orta yerinde bulunan epifiz bezinin, florid için bir hedef olduğunu bildirmiştir. Epifiz bezi, bedendeki kemikler de dahil diğer fiziksel maddelerden daha fazla floridi absorbe eder ve emer. Epifiz bezi tıpkı bir mıknatıs gibi sodyum floridi çeker. Bu da epifizin kireçlenmesine ve bedendeki tüm hormonal işlemin etkin bir şekilde dengelenmesine engel olur.
Daha sonra yapılan çeşitli araştırmalar da sodyum floridin beyindeki en önemli bezde absorbe edildiğini kanıtlamıştır. Sodyum florid, yiyeceklerde, içeceklerde, banyolarda, içme sularında bulunur. Bunun da insanın farkındalığını artırmasını tökezletmek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.

Peki üçüncü gözün farkındalığı ve deneyimi için neler yapılabilir?

3. göz için bazı meditasyon ya da nefes çalışmaları yapılabilir. Ancak bu nokta ile çok uğraşmamak gerekir. Vurguyu oraya değil, ilime yapmak lazımdır. Kişi hak ettiği zaman sadece orası açılmayacak, daha nice çiçekleri meyve verecektir. Çiçek açmak için zorlanılmaz, sadece gerekenler yapılır. Orası kendiliğindedir. Varlık içinde kendiliğinden prensibi şu demektir: Tohumun içinde bütünün bilgisi vardır. Kişi sadece onu doğru toprağa gömüp, suyunu gübresini verir ve bir gün bakar ki olmuş.

Sevgide Kalın

ALİ CİHAN