İletişim, insanın kendi içine, özüne, ruhuna olan yolda ilerlerken aydınlatıcı bir ışıktır. İletişim ilk önce anne karnındayken annemizle başlar. Doğduktan sonra baba ile ve sonrasında ise hayat akışımızdaki rol arkadaşlarımızla devam eder. İletişim öğretilen bir şey değildir. İletişim insanın kendisiyle barıştıktan sonra ortaya çıkan bir şeydir. İletişimi öğrendiğimiz an ruhun açığa çıktığı andır.

Önce kendimizle olan iletişimi kavramalıyız. İnsan kendisiyle olan iletişimini çözdüğünde bütün yaratılmış canlı ve cansız varlıklarla iletişimi de öğrenebilir. İnsan kendinde öğrenemediği iletişimi başkaları üzerinde denemeye başladığında bu bir sınava dönüşür ve çevresiyle olan iletişim ile meşgul olmaktan kendisiyle olan iletişimi kaybeder. Yani ruhunun ihtiyaçlarını görmezden gelir ve zihinsel ihtiyaçlarını anlayamayıp dışarıdan fark etmediği ve ona dayatılmış inandırılmış “böyle olman gerekir, böyle davranman gerekir…” gibi bir illüzyonun içine düşer. Bu durum kendisiyle olan iletişiminin kopmasına neden olur ve orda karmaşa başlar. Herhangi bir kaygı, tasa ve vesvese gibi duygu durumlarının kendisinin mi yoksa dışarıdan yüklenen mi ya da gerçek bir farkındalık mı olduğunu fark edemez. Ancak insan kendisiyle olan iletişimi öğrendiğinde kafasında dönen bir sürü vesvese ve kaygının kendisine ait olmadığını bilir. Kendini dinlemeyip, iletişim halinde olamayan ve sürekli dışarıda bağlantıda olan bir insan etrafında ki her şeyin kendine ait olduğunu zanneder. Çevresindekilerin iletişim seçeneklerine dahil olduğunu görür oysa ki kendisiyle iletişim halinde değildir.

Kalbi ile olan iletişim bağını koparan biri, neden mutlu olamadığının bile farkında değildir. Kalbinin ve iç sesinin ona nasıl mutlu olacağını fısıldadığını duyamaz. Birçok insan nasıl mutlu olacağını bilemez aslında kalbi ona bunu söyler anlatır ama insan bunu anlamaz. Çünkü kalbi ile olan iletişimi yolunu kapatmıştır. Çünkü koşulsuz sevmenin ve aşık olmanın ızdırap olduğunu düşünür. Bazen de sevgi ile aşkı birbirine karıştırır, annesinden babasından göremediği sevgiyi dışarda aramaya başlar ve acı verdiği zamanda kalple iletişim yolunu kapatır.

Akciğerle ile olan iletişim şükür etmektir. İnsanın şükrünü arttıran bir uzuvdur. İnsan şükretmeyerek akciğerleri ile olan iletişimi koparır.

Ruhumuzla, organlarımızla ve bedenimizle olan iletişimi kopardığımızda ve reddettiğimizde sıkıntılar başlar. Bedenimizle konuşmayı öğrenmeliyiz. Onun dilini çözüp neye ihtiyacı var, nasıl mutlu olur, nerelerde sorun yaşar bunları bilmeli ve her an iletişim halinde olmalıyız. Bizim ruhsal ve bedensel iletişimimiz fiziksel hayatımızdaki iletişimi belirler. Ruhumuzla iletişimi kopardığımızda zihinsel iletişimle de bağımızı koparırız.

Oysa ki zihniyle iletişim halindeki biri, karşısındaki ile olan alanı ve sınırlarını bilir. Ruhuyla iletişim halindeki bir insanla sohbet ettiğinizde onun güler yüzlü olduğunu fark edersiniz. Her ne yaparsa mutlu olduğunu görürsünüz. Tam tersinde ise mimikler ortadan kalkar donuk ve mat bir ifade hakim olur, bir hayat amacı olmaz çünkü insanın huzuru ve mutluluğu ruhuyla olan iletişimi çözdüğünde gerçekleşir.

“Ruhunla iletişimi kapattığında her şeyi aklının yettiği kadarı ile yaparsın.” Bu bağlamda insanın ruhu ile iletişimi çok önemlidir. İnsanın aklı kader planına hizmet etmez, insanın aklı nefsine hizmet eder. Ruh ise insanın kaderine hizmet eder. Ruhumuzla iletişimi kapatırsak kaderimizde neler olabileceği ile ilgili hiçbir his, haz, farkındalık bize ulaşamaz ve iletişime geçemez.

Gözlerim, benim gözlerim, sevgiyle kabul ediyorum ve seninle iletişime geçiyorum.

Kalbim, benim kalbim, sevgiyle kabul ediyorum, hissettirdiklerinin farkında olmayı, seninle barışmayı ve iletişimi seçiyorum.

Akciğerlerim, benin akciğerlerim, sizi sevgiyle kabul ediyorum, bana hizmet ediyorsunuz, şükrediyor, teşekkür ediyor ve sizinle iletişimde olmayı seçiyorum.

Ayaklarım, benim ayaklarım sen benim bedenimdeki bir uzvumsun, senin fiziksel görevinin yanında manevi görevinin de farkında olmayı ve iletişimi seçiyorum.

Bütün bedenimizle bunu yaptığımızda, bedenimiz bizimle hastalıklarla tanışmak ve iletişim kurmak zorunda kalmaz. İşte bedenimiz bizimle böyle bir iletişime geçmeden biz onu tanımalı ve iletişime geçmeliyiz. Bedenimizin tamamıyla iletişim kurmadan ruhsal, zihinsel ve bedensel enerji içinde bir bütün olamayız.

İnsan kendisiyle, ruhuyla, zihniyle ve bedeniyle iletişim halinde olmadıkça etrafındakilerle iletişim kurma şansı olanaksızdır. Tartışmak da bir iletişim şeklidir ve insanı geliştirir ama iletişim şiddet ve hakaret içermemelidir. İnsan iletişimsizliği karşı tarafa ceza, kendimizi korumak ve bir şekilde üstünlük olarak görür. Aslında bilmek gerekir ki iletişimsizlik yoksunluk ve bir takım sınavlar yaratır. Bir insanın kendini ifade etme şekli iletişimsizlik olmamalıdır. Haklılık, haksızlık ya da bir çıkar gözetmeden sadece içinde hissettiklerini ifade etmenin bir yoludur, iletişim. Ancak biz iletişimi genellikle haklılığımızı savunmak, karşı tarafı ikna etmek, kendimizi karşı tarafa üstün kılmak veya haksızsak ta üste çıkmak için kullanıyoruz.

Gözünle iletişim kurabilirsin, sözle iletişim kurabilirsin, dinleyerek iletişim kurabilirsin, vücut dilin ve üslubunla da iletişim kurabilirsin. Sadece hayal ederek bile iletişim kurabilirsin. İletişim insanın sadece biriyle konuşma şekli değildir.

Kendimizle barışık ve mutlu olduğumuzda, karşımızdakilerle doğru iletişim içinde olabiliriz. Dolayısı ile “ben insanlarla anlaşamıyorum, hiç arkadaşım yok ve insanların yanında kendimi değersiz hissediyorum” diyorsanız önce kendinizle olan iletişiminizi sorgulamalısınız. Kendine adaletli, merhametli davranmalı ve her zaman önce kendine şefkatle yaklaşmayı denemeli ve kendini sevmelisin. İşte o zaman etrafınla olan iletişiminde dengede olur.

Bizde olmayan bir şeyi başkasından beklersek, kendimize yapmadığımızı bir başkasının yapmasını beklersek, kendimize davranmadığımız bir üslubu başkasından beklersek bunda bencillik vardır. İlk önce kendimize nasıl davrandığımıza ve nasıl iletişimde olduğumuza bakıp sonra etrafımızdakilerin bize olan davranışlarını ve iletişim şeklini sorgulamalıyız. O yüzden her halimizle barışık olup, varoluşumuzun tamamını sevmeli, kabul etmeli ve şefkat göstermeliyiz.

Herhangi bir sorun yaşadığımızda kendimize sarılıp ya da dokunup, “sakin ol, biz bir bütünüz, her şey dengede bir şeyi kontrol etmek zorunda değilsin sadece akışta kalmalısın sadece biraz kontrolü kaybetmiş olabiliriz” deyip, kendi sesimizle bunu duyup, kendimizle iletişime geçersek rahatladığımızı ve şifalandığımızı görürüz.

Şimdi gözlerini kapa, derin bir nefes al ve elini kalbinin üzerine koy, sessizlik içinde kalbinin sesini duymayı ve onunla iletişim kurmayı dene, ruhunu, zihnini ve bedenini merkezle.

Sevgide kalın.

Ali Cihan