25. The Boy in The Striped Pyjamas – 2008 (Çizgili Pijamalı Çocuk)

Yine bir İkinci Dünya Savaşı hikayesi ve yine acı dolu çocukluklar, yaşamlar. Hayatları bir tel örgüyle ayrılan iki çocuk vardır ki, bunlar arkadaştır. Yahudiler vahşice katlediliyordur ve bu 8 yaşındaki küçük çocuğun en yakın arkadaşı da bir Yahudi’dir. Toplama ve yok etme kampları, biten umutlar ve kaybolan yaşamlar en acı haliyle Çizgili Pijamalı Çocuk’ta.

24. Eşkıya – 1996

Yayınlandığı yıl gişe hasılatını 2 milyon 568 bin 339’da gören Eşkıya, ülkemizin modern sinema dönemine bir yıldız gibi giriş yaptı. Zira 80’lerden sonra çok da izlenmeyen ya da film çekilmeyen Türk sineması Eşkıya ile kendine geldi denilebilir. Çocukluk aşkının peşine düşen eski bir eşkıya olan Baran, yıllar süren mahpusluk hayatından kurtulmuş ve geriye tek bir hedefi kalmıştır: Keje’ye kavuşmak. Ancak bu hiç de kolay olmayacaktır. Zira çocukluk arkadaşının ihaneti, Keje’nin tutsaklığı ve şehirde tanıştığı genç arkadaşının sorumluluğu omuzlarındadır.

23. Forrest Gump – 1994

Forrest Gump, IQ’su düşük bir gençtir. Bu sebeple de ne kendi yaşadıklarının ne de etrafında olup bitenlerin farkında değildir. Onun farkında olduğu tek şey büyük aşkı Jenny’dir. Forrest, hemen her şeyi öğrenmekte ve anlamakta güçlük çekiyordur, ancak atletik yetenekleri kimseyle kıyaslanamayacak kadar güçlüdür. İşte bu sayede hem onunla didişip duranlardan kurtulabiliyor hem de Jenny’i etkileyebiliyordur.

 22. Artificial Intelligence – 2001 (Yapay Zeka)

Hemen herkesin bir kez de olsa aklına gelen ya da hayalini kurduğu süper yetenekli, öz bilinç sahibi robotlar, bu filmde gerçek oldu. Bu mucitin asıl amacı dünyanın büyük sorunlarına çözüm üretebilmekti. Ancak çocuk şeklinde geliştirilen robot, öz bilince sahiptir, pek çok açıdan gerçek bir çocuk gibidir. İşin kötüsü çocukları hasta olan zengin bir aileye evlatlık olarak verilen bu insanımsı robot artık kendisini tam bir çocuk olarak hissetmektedir ve bu aileye de iyi gelmektedir.

21. The Kite Runner – 2007 (Uçurtma Avcısı)

Afganistan kökenli Amerikalı yazar Halit Hüseyin’in aynı adlı romanından uyarlanmış olan Uçurtma Avcısı, Kabil’de yaşayan Emir adlı çocuğun hikayesini anlatıyor. İki arkadaşın birbirine bağlılığı ve birinin ihaneti üzerine yaşanan vicdan azabı, Afganistan Krallığı’nın çöküşü, Taliban yönetimi ve Amerika’ya göç filmde çok etkileyici bir kurguyla anlatılmış.

20. Lo Impossible – 2012 (Kıyamet Günü)

Naomi Watts ve Ewan McGroger’in başrollerini paylaştığı Kıyamet Günü’nün senaryosu, Asya’da yaşanan bir tsunamiye yakalanan bir ailenin gerçek öyküsünden uyarlanmıştır. Kış tatilini geçirmek için Tayland’a giden 5 kişilik bir aile, cennet gibi bir tatil hayal ediyorlardır. Aslında tatilleri öyle de başlar. Ancak büyük bir gürültü, dev dalgalar ve çok daha korkunç bir manzara eşliğinde felakete sürükleniyorlardır. Artık onlar için sadece ölüm-kalım savaşı vardır.

19. Muhsin Bey -1987

Türk sinema tarihinin hiç kuşkusuz ki en başarılı filmlerinden, en başarılı dram-komedi karışımlarından birisidir. Uğur Yücel ve Şener Şen’in muhteşem oyunculukları ve iyi, kötü, doğru, yanlışın sorgulandığı paradokslarıyla çok etkileyicidir. Zira Muhsin Bey, prensiplerine sıkı sıkıya bağlı eski bir müzik yapımcısıdır. Ali Nazik ise şöhret olmaya çalışan saf bir taşra delikanlısıdır. Bu iki zıt karakterin yolları kesişir, ancak hem prensiplerle yaşamak hem de şöhret basamaklarını tırmanmak birlikte mümkün olacak mıdır?

18. Gone Baby Gone – 2007 (Kızımı Kurtarın)

Amanda adında 4 yaşında bir kız çocuğu kaybolur ve polis onu bulamaz. İşte bu durumda aile de, hem iş ortağı hem de sevgili olan Patrick Kenzie ve Angela Gennaro’yu çocuğu bulmaları için ikna etmeye çalışır. Dedektifler başlarda bu işi hiç istemezken sonradan kabul ederler. Ancak işler hiç de bekledikleri gibi gitmez. Zira olay çok çetrefillidir.

17. Kız Kardeşim Mommo – 2009

Yerli bir dram filmi olan Kız Kardeşim Mommo, aslında anne ölünce yaşamın çocuklar için ne kadar da zor olabileceğinin bir kanıtı gibi. Zira Ali ve Ayşe annelerini kaybederler, babaları başka biriyle evlenir ve bu kadın çocukları kabul etmez. Ali ve Ayşe çaresizce dedelerinin yanında yaşamaya başlar. Ayşe her gün babasına dönmek istese de Ali bunun artık mümkün olmayacağının ve kendi başlarına hayatta kalmalarının gerektiğini bilir.

16. The Color Purple – 1985 (Mor Yıllar)

Alice Walker’ın çok satan romanı, Color Purple’den uyarlanarak sinemaya aktarılan Mor Yıllar, güneyli, siyahi bir kızın 1900’lerin başındaki zor yaşamını anlatıyor. Zira kız babası olarak gördüğü kişiden hamile kalır, sonrasında birisine satılır ve artık bir esir hayatı sürecektir. Onu satın alan kocası ona şiddet uygular, tek dayanağı olan kız kardeşinin mektuplarını bile almasına engel olur. Ancak bir gün çok güçlü bir kadın gelir ve bu zavallı kızın da hem gözünü hem ufkunu açar.

15. The Pursuit of Happyness – 2006 (Umudunu Kaybetme)

Dramatik bir biyografi olan Umudunu Kaybetme; eşi onu terk edince oğluyla baş başa kalan bir adamın açlık, yokluk, çaresizlik içinde oğluna tutunma hikayesini anlatıyor. Onlar için hayat çok zordur, ancak baba-oğul olmak pek çok sorunu çözmelerine yardım edecektir. Zira oğlu ona hep çok güveniyor, hem onu çok seviyordur.

14. Rain Man – 1988 (Yağmur Adam)

En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Orijinal Senaryo dallarında Oscar kazanan Yağmur Adam, Tom Cruise ve Dustin Hoffman’ın oyunculuklarının devleştiği bir dram filmidir. Charlie, ithal arabalar satan, gününü gün ederek Los Angeles’da yaşayan bir şehir çocuğudur. Charlie’nin varlığından bile haberdar olmadığı bir ağabeyi ve arası kötü olduğu için görüşmediği bir babası vardır. Bir gün babası ölür ve çok yüklü bir mirasın ona kaldığını düşünür. Oysaki gerçek hiç de onun düşündüğü gibi değildir. Zira miras onun hiç tanımadığı, Otistik bir dahi olan ağabeyine kalmıştır. Şimdi bu ağabey ile tanışıp anlaşıp mirasa ortak olmak gerekiyordur. Ancak ağabeyini tanıdıkça tüm yaşamı ve bakış açısı değişecektir.

13. Canım Kardeşim -1973

En baştan söyleyeyim ki Canım Kardeşim, hem Tarık Akan ve Halit Akçatepe ikilisinin hem de Türk sinema tarihinin en dramatik filmlerinden birisidir. Filmin öyküsü, kurgusu, müzikleri yayınlandığı döneme damga vurmuştur. Fakir bir mahallede, yoksulluk içinde geçen hayatlar, kardeşi ölümcül hasta olan bir ağabey ve onun için her şeyi yapmaya hazır olan bir arkadaşın öyküsüdür.

12. Million Dollar Baby – 2004 (Milyon Dolarlık Bebek)

Clint Eastwood’un hem yönetmenliğini yaptığı hem de başrolü Hilary Swank ve Morgen Freeman ile paylaştığı film, Akademi Ödülü almıştır. Frankie Dunn, çok başarılı dövüşçüler yetiştirmiş bir boksördür. Ancak bazı kötü deneyimleri sebebiyle artık insanlara küsmüş, daha izole bir yaşam sürmektedir. Fakat genç, hırslı ve başarılı kadın boksör Maggie Fitzgerald, kapısını çalar onun dış dünyaya olan duvarını yıkar.

11. Babam ve Oğlum – 2005

12 Eylül askeri darbesinin kimlere neler yaptığının en net ve en dramatik hikayelerinden birisi olan Babam ve Oğlum, bir Çağan Irmak filmidir. Sadık, Egeli, hali vakti yerinde bir ailenin oğludur ve üniversite okumak için İstanbul’a gider, ancak orada siyasi olaylara karıştığı, babasının istemediği bir alanda eğitim aldığı için geri dönmez. Yıllar sonra Sadık kasabasına geri döndüğünde karısı ölmüştür ve 6-7 yaşlarında bir de erkek çocuğu vardır. Fakat geçen bunca yıl içinde Sadık, hapse girmiş, tedavisi bulunamayan hastalıklara yakalanmıştır. Şimdi tek isteği oğlunu sıcak bir yuvaya emanet edebilmektir.

10. 12 Years A Slave – 2013 (12 Yıllık Esaret)

Solomon Northup, New York’da yaşayan özgür ve mutlu bir siyahidir. Ancak Sivil Savaş başlar ve köle olarak satılır. İşte bundan sonrasında hayat onun için çok zor ve acımasızdır. Tek istediği özgürlüğüne kavuşmaktır, ancak bunun için öncelikle hayatta kalması gerekiyordur. Aradan çok uzun yıllar geçer ve sonunda kölelik karşıtı bir Kanadalı ile karşılaşır ve hayata, özgürlüğe kavuşma şansı elde eder.

9. The Color of Paradise – 1999 (Cennetin Rengi)

İran yapımı film Cennetin Rengi, görme engelli bir çocuğun hisleriyle çevresini ve dünyasını tanıma öyküsünü konu alıyor. Görme engelli Muhammed yatılı bir körler okulundadır ve yaz tatilinde evine, köyüne dönmenin hayalini kurmaktadır. Oysaki onun annesi ölmüştür ve babası yeni bir evlilik yapacaktır. Ancak bu evlilikte Muhammed’e yer yoktur.

8. Braveheart – 1995 (Cesur Yürek)

Mel Gibson’ın hem yönettiği hem de başrolünde yer aldığı Cesur Yürek, 1996 yılında 10 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve En İyi Film de olmak üzere 7 dalda Oscar ödülü almıştır. İngilizlerin egemenlik kurdukları İskoçların özgürlük mücadelesini başlatan William Wallece’nin yaşamını ve intikam savaşını anlatıyor. Zira kendi eşi de İngilizler tarafından öldürülmüştür ve artık bireysel intikam bir halkın özgürlük mücadelesine dönüşmüştür.

7. Changeling -2007 (Sahtekar)

Christine Collins, fakir bir mahallede yaşayan sıradan bir telefon operatörüdür ve 9 yaşında bir çocuğa sahiptir. Bir gün her sabahki gibi evden çıkıp işine gider ve akşam eve döndüğünde oğlu evde yoktur. Polise haber verir, ancak oğlu bulunamaz. Aradan aylar geçer ve polis oğlunu bulduğunu söyleyip bir çocuk getirir. Oysaki bu çocuk ona ait değildir ve Christine hiç kimseyi ikna edemez. Yetkililer onu susturmaya çalışıyorlardır.

6. Green Mile – 1999 (Yeşil Yol)

Stephen King’in romanından uyarlanan film, bir gardiyan ve doğa üstü güçlere sahip olan ölüm mahkumunun sıra dışı duygusal ilişkisini anlatıyor. John Coffey, iki küçük kız çocuğunu öldürmek suçundan idama mahkum edilmiştir ve iyi yürekli gardiyan Paul Edgecomb’dan bir isteği vardır. Zira gardiyanın, pek de kimsenin bilmediği bir hastalığı vardır ve idam mahkumu bunu hissetmiş, onu bu hastalıktan kurtarmak istiyordur. İşte bu durum iki kişiyi birbirine bağlar ve artık başgardiyan Edgecomb, Coffey’in idam edilmesini istemiyordur.

5. The Shawshank Redemption – (Esaretin Bedeli)

Morgan Freeman ve Tim Robbins’in başrollerinde oynadığı film Esaretin Bedeli gişede umduğunu bulamayan, ancak internet ortamında ve kablolu tv verilerinde çok yüksek izlenme oranlarına imza atmış bir dram filmidir. Andy Dufrense, başarılı bir bankacıdır, ancak evliliği hiç de iyi gitmemektedir. Hatta eşinin kendisini aldattığını öğrenir. Bunun üzerine silahını alır, eşi ve sevgilisini öldürmeye gider. Fakat son anda cinayetten vazgeçer. Karısı ve sevgilisi ise o gece yataklarında ölü olarak bulunurlar ve ortadaki tek şüpheli de Andy Dufrense’dir. Suçsuzluğunu kanıtlayamadığı için iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen eski bankacı, cezaevi müdürüyle arasını iyi tutarak, onun bazı hukuksuz para işlerini halletmeye başlar. İşte bu işler de onun özgürlüğüne giden uzun ve çetrefilli yoldur.

4. Schindler’s List – 1993 (Schindler’in Listesi)

1993 Amerika Birleşik Devletleri yapımı Schindler’s List’in yönetmenliğini Steven Spielberg yapmıştır. Yine bir İkinci Dünya Savaşı temalı bir film ve yine dramatik olaylar, yaşamlar zinciri. Şöyle ki, savaşın en ortasındalar ve Naziler, Yahudileri yüzlerce, binlerce kişilik gruplar halinde alıp esir kamplarına götürüyor, işkence ediyor, yakıyor, öldürüyor. İşte bu esnada aslında pek çok kişi de bu savaşa karşı ve Yahudileri kurtarmak istiyor. Bunlardan birisi olan Oskan Schindler, binin üzerinde Polonya Yahudi’sinin kurtulmasına yardım eder. Ancak bu kurtarma ve kurtarılma süreci hiç de kolay olmamıştır. Zira Nazilere karşı koymayı canlarıyla ödeyenlerin sayısı da hiç de az değildir. Tüm zamanların en iyi filmlerinden birisi olarak anılan Schindler’s List; Akademi, BAFTA, Altın Küre ve Grammy Ödülleri’ni aldı ve 321 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.

3. Piyanist – 2002

Piyanist, 2002 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye almış ve En İyi Film dalında Oscar’a aday gösterilmiş bir filmdir. Yahudi Piyanist Vladislav Szpilman’ın gerçek yaşam öyküsünü anlatan film, savaşın en korkutucu yüzünü gözler önüne seriyor. Zira Kendi ülkesinde çok ünlü, çok beğenilen, yetenekli Piyanist, İkinci Dünya Savaşı esnasında esir kamplarına götürülmekten bir tesadüf eseri kurtulur ve artık yaşamı asla eskisi gibi olmayacaktır.

2. La Vita é Bella – 1997 (Hayat Güzeldir)

Guido, çok zeki sempatik ve hayat dolu genç bir erkektir ve gönlünü büyüleyici güzellikteki öğretmen Dora’ya kaptırır. Dora’nın ailesi kızları ve Guido arasındaki aşka ve evliliğe karşı çıkarlar. Ancak Guido tüm engelleri aşar ve Dora ile evlenir. Bir de erkek çocukları olur; hayat gerçekten de güzeldir. Ancak kısa bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı ortaya çıkar ve tüm yaşamları alt üst olur. Zira Guido, Yahudi’dir ve bu sebeple de esir kampına götürülürler. Dora, kampta kadınların bulunduğu bölümde, Guido ve oğlu da erkeklerin bölümündedir. Guido, oğlunu korkutmak, üzmek, ümitsizliğe sevk etmemek için, bunun bir savaş değil, oyun alanı olduğu yalanını söyler ve bu oyunu kazanırlarsa çok büyük bir tank kazanacaklardır. Esaret ve işkenceler, umut, hayat sevgisi, evlat sevgisi ve aşka karşı!

1. Grave of The Fireflies – 1988 (Ateş Böceklerinin Mezarı)

Akiyuki Yosaka, İkinci Dünya Savaşı esnasında kız kardeşini kaybeder ve bu kız kardeş açlıktan ölmüştür. Ateş Böceklerinin Mezarı da, savaş döneminde açlıktan ölen küçük kız kardeşinden özür dilemek isteyen ağabey Akiyuki Yosaka’nın otobiyografik romanı Hotaru no Haka’dan uyarlanmış bir filmdir. Japon yönetmen Isao Takahata’nın yönettiği Ateş Böceklerinin Mezarı adlı film; İkinci Dünya Savaşı’nın, ailelere, çocuklara, masum insanlara neler kaybettirdiğinin tam bir izahı. Hatta filmin en sonundaki en acı son, daha en başından yüreklerde hissediliyor. Zira biri on dört, diğeri dört yaşında iki kardeşin babaları savaşa gider, anneleri de yine bu savaşın uzantısı olan bir hava saldırısında ölür.

Çocukların bir teyzesi vardır ve ilk zamanlarda onunla birlikte yaşamaya başlarlar. Ancak talihsizlikler bu iki kardeşin yakasını bırakmaz, teyzesinin evindeki yaşam onları mutsuz eder. Kardeşler için geriye tek seçenek kalmıştır: Birlikte yaşamak, birlikte savaşmak. Onlar için asıl savaş bundan sonra başlayacaktır. Çünkü ağabey tarlalardan yiyecek çalsa, savaş artığı evlerden hırsızlık yapsa da kardeşinin açlıktan ölmesini engelleyemez. Tüm dünya genelinde en sarsıcı dram, dramatik film denilince ilk akla gelen, gözlerde yaş bırakmayan bir kurgu, inanılmaz gerçeklikte oyunculuklar ve savaşın acımasız yüzü..! Özellikle de filmin sonunda kardeşlerin ruhlarının birlikte, güzel giyimli, bakımlı bir şekilde beliren görüntüleri “neden savaş” sorusunu yeniden sorduruyor.