David Sinclair, Harvard Tıp Fakültesi’nde yaşlanma üzerine araştırmalar yapan bir biyolog. Sinclair’in büyükannesinin, kendisi daha küçükken ona söylediği “bir gün herkes ve her şey ölecek” sözü onun etkilenmesine ve biyolojiye olan hayranlığının başlanmasına neden olmuş. Sinclair’in bu ilgisi sayesinde nasıl yaşlandığımıza ve yaşlanma sürecini nasıl yavaşlatabileceğimize ve hatta bunu nasıl tersine çevirebileceğimize dair daha fazla bilgiye sahibiz.

Sinclair’in “Lifespan” isimli kitabı, yaşlanmanın tedavi edilebilecek bir hastalık olduğunu öğrenmeye başladığımızı söylüyor. Kendisinin kitabını okuyarak daha detaylı bilgi sahibi olabileceğiniz gibi kahverengi yağ ve resveratrol hakkındaki düşüncelerine ve diğer teorilerinden bazılarına bu yazıda göz atabilirsiniz.

Yaşlanmanın Nedenleri Nelerdir?

Vücudumuzdaki hücrelerde iki ana bilgi bulunmaktadır: İlki genetik bilgi, ikincisi epigenetik bilgidir. Epigenetik, genlerin ne zaman açılıp kapatılacağını belirleyen ve genomumuzda meydana gelen kimyasal değişikliklerdir. Çevrenin (nasıl yaşadığımız, nasıl beslendiğimiz ya da egzersiz yapıp yapmadığımız), epigenetik saati hızlandırdığını ya da yavaşlattığını biliyoruz.

Epigenetik bilgi muhtemelen genomun kendisinden daha önemli olsa da her ikisi de gerekli. Epigenetik bilgi, genetik bilgiden daha hızlı kaybolur. Çünkü genetik dijital bir kayıtken epigenetik ise analogdur. Herkes plakçalar ya da kaset gibi analog cihazların uzun vadede bilgi depolama konusunda pek başarılı olmadıklarını bilir.

80 yaşına geldiğimizde hücrelerimiz doğru zamanda doğru genleri okuma yeteneğini kaybederler. Hücreler, gençliğimizdeki gibi olmayı unutur ve biz de bu şekilde hastalıklara yakalanırız. Buna yaşlanma denir. Son birkaç yüzyıldır ne yazık ki yaşlanmayı esas olarak ele almak yerine yaşlanmanın belirtileri olan hastalıkları tedavi etmeye odaklandık.

Yaşlanma ve Epigenom Arasındaki İlişki

Uzun ömürle ilgili üç faktör söz konusu. İlk olarak çevreye tepki veren sirtuinler önemlidir. Sonrasında ne kadar protein yediğimizi kaydeden mTOR vardır. Son olarak ise AMPK vardır. Bu üçünden birinin harekete geçirilmesi, yaşlanmayı yavaşlatmaya katkıda bulunacaktır.

Sirtuin adı verilen, belli bir aileye ait olan, çevreye yanıt veren ve epigenomu koruyan yedi gen vardır. Sitruinleri yaşam tarzımız ya da doğal moliküllerle aktive ettiğimizde yaşlılıkta daha iyi sağlığa sahip olabilir ve daha uzun ömür elde edebiliriz. Arada bir aç kalmak, aralıklı oruç tutmak, egzersiz yapmak ya da arada bir nefessiz kalmak, sirtuin genlerini daha aktif hale getirir. Genel anlayış, sizi öldürmeyen her şeyin daha uzun yaşamanızı sağlamasıdır. Birkaç günde bir on beş dakika gibi kısa süreler dahi bu aktiviteleri başlatmak ve çalıştırmak için yeterlidir.

Ayrıca üşümenin veya vücudunuzu ısıya maruz bırakmanın da bu sistemi harekete geçirdiğine dair bazı araştırmalar bulunmaktadır. Örneğin, sirtuin-3 geni yağın kahverengileşmesini sağlayan soğuk tarafından aktive edilmektedir. Kahverengi yağ, enerji kullanan ve metabolizmayı hızlandıran mitokondrilerle doludur. Bu yağ faydalıdır, çünkü taşıdığımız yağ miktarını azaltır ve bu yağlar sağlıklı protein sinyalleri üretiyor gibi görünmektedir.

Beyaz yağların soğuyarak kahverengi ya da bej olabileceği bilinmektedir. Özellikle iç organların etrafındaki beyaz yağ çok kötü, deri altındaki kahverengi yağ ise sağlıklıdır. Yaşlandıkça, kahverengi yağ yapmak daha zordur. Bu yüzden bu yaşam tarzı değişikliklerine erken yaşlarda başlamak daha iyidir.

Soğuk Terapisi Nedir?

Vücuda soğuk uygulamanın çeşitli yolları vardır. Örneğin, daha ince giyebilirsiniz. Kış aylarında soğukta dışarı çıkabilirsiniz. Daha az örtüyle uyuyabilir ve gece uyurken enerji yakabilirsiniz. Buz banyosuna girebilirsiniz. Yalnızca 4 derece sıcaklıkta olan bir küvete girip birkaç dakika kalabilir ve ardından ısınmak için saunaya girebilirsiniz. Fareler üzerinde yapılan araştırmalara göre vücut ısısını kontrol eden sistemleri manipüle edersek daha uzun yaşamalarını sağlayabiliriz.

Soğukla kıyasladığımızda soğuk hakkında daha fazla bilgiye sahibiz. Çünkü sıcak banyo Roma döneminden beri olan bir şey ve bunun kalp-damar hastalıklarında önemli azalmalar sağladığı biliniyor. Finlandiya’da yapılan bir araştırma, haftada dört ila yedi gününü saunada geçiren kişilerin, kalp-damar hastalıklarından ve bunlara bağlı ölümlerden iki kat daha az etkilendiğini gösterdi. Isının vücuttaki etkisinin tam olarak nasıl olduğu bilinmese de muhtemelen diğer stres faktörleriyle aynı mekanizmalar açılmasını sağlıyor.

Maya hücresinin sıcaklığı arttırıldığında sitruinin aktive edildiğini ve sonuç olarak hücrelerin daha uzun yaşadıklarını biliyoruz. Aynı süreçler insan vücudunda da gerçekleşiyor olabilir. En azından cildin üst yüzeylerinde bu söz konusu olabilir.

Sirtuinlerin bazıları soğuğa, bazıları beslenme düzenine ve bazıları da DNA hasarına tepki verir. Sirtuinleri uykularından uyandırmak ve daha çok çalışmalarını sağlamak için bir şeyler yapmalıyız. Aksi halde zaman içinde çürüme ve entropi gerçekleşecektir. Bunlardan yalnızca birini yapmak yeterli olmayabilir. Bu nedenle her şeyi bir arada yapmak gerekir.

Ömrü Uzatan Yiyecekler ve Takviyeler

Hem fareler hem de insanları sağlıklı kılabilecek ve daha uzun yaşamlarını sağlayabilecek bazı moleküller keşfedildi. Bunlardan bir tanesi resveratrol. İnsanlarda yapılan klinik araştırmalar, resveratrolün kan şekeri seviyelerini iyileştirebileceğini ve inflamasyonu azalttığını göstermektedir.

Diğeri ise NMN, yani NAD güçlendiricidir. NAD, sirtuin enzimlerinin yakıtıdır. Bunun, farelerde egzersiz ve oruca benzer etki yarattığı görülmüştür. Bu nedenle insanlarda da aynı etkiye sahip olabileceği düşünülmektedir. Ancak yine de daha fazla kanıta ihtiyaç duyulmaktadır.

Son olarak Metformin, tip 2 diyabet için geliştirilmiş olsa da kansere, kalp hastalığına ve potansiyel olarak Alzheimer’a karşı koruyucu olabileceği düşünülüyor. Çünkü bu molekül, hücresel enerji homeostazı ile ilişkili olan AMPK yolunu açıyor.

Günde üç öğün yemek ve atıştırmalıklar da insanları öldüren şeyler arasında yer alıyor olabilir. Günde üç öğün yemeyen ve daha aktif olan Akdeniz insanları daha uzun süre yaşıyor. Ayrıca bu insanlar daha fazla resveratrol tüketiyor. Resveratrol ve daha geniş bir bitki molekülü ailesi sirtuinleri aktive eder. Bitkiler bu molekülleri, örneğin yeterli su, besin maddesi veya güneş ışığı alamadıkları zaman, yani stresli olduklarında üretirler. Toplanmadan hemen önce strese girmiş bitkileri yediğimizde, bu resveratrol benzeri moleküllerin sağlık yararlarını elde etmemiz mümkün olabilir. Bitkiler, hayatta kalabilmek için stres toleranslarını arttıran ksenohormetik molekülleri üretiyor. Biz bu bitkileri yediğimizde vücudumuz şu sinyali alıyor: Yiyecek kaynağımız tükenebilir.

Hayatınızın büyük bir bölümünde kırmızı şarap içmek veya stresli zeytinler yemek, vücudumuza bitkilerden gelecekte zor zamanlar yaşanabileceğine dair sinyaller verir. Böylece vücut koruma moduna geçer ve olası olumsuzluklara karşı kendini korur. Bu ksenohormetik molekülleri yemek, Akdeniz ülkelerinde yaşayan insanların uzun ve sağlıklı yaşamalarını mümkün kılar.

Mükemmel koşullarda tutulmayan renkli bitkiler ile organik gıdalar, resveratrol ve benzeri moleküller bakımından zengindir. Koyu renkli şaraplar, içerisinde en fazla resveratrol bulunduran içeceklerdendir. Çoğu insan bu meyve ve sebzelerde bulunan antioksidanların önemli olduğunu düşünse de esas önemli olan şey, bitkilerin ürettiği ksenohormetik moleküllerdir.