Sizlerle, sevdiğim kitaplardan bazılarını paylaşmak istiyorum; çünkü, ben yeni şeyler öğrenmeyi çok seven biriyim. Ayrıca, bilimi çok seven biriyim. Bu yazıda da; hayatın köklerinden insan beyninin gizemlerine, öğrenmekten et yemenin insan sağlığı üzerine etkilerine, beni çok etkileyen kitapları paylaşacağım…
Yeni şeyler öğrenmek bizi geliştiriyor. İnsanoğlu, birkaç tane karga dışında; doğada öğrenebilen, öğrenerek gelişen, zekasını ilerletebilen ve bu şekilde evrilen tek varlıktır. Bu nedenle, zaten bir şekilde tüm dünyanın patronu olmuş. Bu yüzden ben de, insan beyninin gizemleri gibi konularla ilgileniyorum. Bu yazıda, sizlere beni çok etkileyen, hayatımda baş ucu kitaplarımdan biri olmuş ve bakış açımı değiştiren kitapları paylaşacağım.

Kişisel Gelişimde Faydalandığım 10 Kitap için sizi şöyle alalım 👇

[call post=24899]

Hayatın Kökleri

Kitabın yazarı, önemli bir biyolog olan Mahlon B. Hoagland. Moleküller, enzimler, başka şeyler derken, bize çok karmaşık görünen bilgileri verirken, hayatın tüm köklerinin biyolojiden başladığını, herkesin anlayabileceği bazı gerçeklerle paylaşıyor. Bu, beni çok etkileyen bir kitap; çünkü, hayvansal enerjiden güneş enerjisine, dünyadaki ilk varlıklardan bakterilere, mikroplara, sporlara ve insan vücuduna kadar her şeyi anlatıyor. Bakteri çiftleşmesinden, mutasyondan bahsediyor. Bu kitap, benim kafamı çok açtı, bu nedenle sizinle de paylaşmak istedim. Bence, her şeyin temeli zaten biyoloji; hepimiz hücrelerden oluşuyoruz. Doğadaki her şey hücrelerden oluşuyor. Hayatın köklerini merak ediyorsanız, biyolojik bir bakış açısından yayınlanmış bir kitap.

Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler

Geçtiğimiz yıl çok keyifli bir etkinlikte tanıştık. Kendisi çok özel bir insan: Prof. Dr. Sinan Canan. Sinan Canan’ın bir Youtube kanalı var. Youtube’da da araştırdığınızda, insanoğlunun beyninin gizemleri ve öğrenme ile ilgili çok güzel sunumlar, eğitimler veren biri. Nöropsikolojiye ilgi duyduğunu biliyorum ve bununla ilgili de çalışmalar yapıyor. Gerçekten de burada; hala çözülememiş “beyin” adlı organı anlatıyor bizlere. Çok komik şeyler de var. Örneğin, “Materyalist Müslüman olur mu?” diye bir konu var, evrim kuramı ve bilim ve inanç başta olmak üzerine bilmediğiniz pek çok konu üzerine, insan beyninin sistemlerini anlatan çok keyifli bir kitap. Sinan hocam, ellerinize sağlık, bu kitabı da gerçekten bir solukta okudum.

Hayvan Yemek

2009’a, kızımın doğumuna kadar, uzun yıllar vegandım. Şimdi, artık tekrar 2 aydır vejetaryenim, et ve tavuk yemiyorum, yumurta da yemiyorum. Bu, beni rahatlatıyor. Bu benim kişisel tercihim. Nedeni de şu; insanın aslında doğada çok daha farklı kaynaklar bulabilecekken, aynı doğayı onunla paylaşan hayvanları köleleştirmesine ve onu onursuz bir şekilde tüketmesine karşı çıkıyorum. Eski Kızılderili atalarımızın yaptığı gibi, bir ceylanı öldürmeden önce izin almak gibi bir eylem yapıyorsanız, et yemek sizin hakkınız olabilir, ancak ben yemeyi tercih etmiyorum.

Çok ilginç bir yazar: Jonathan Safran Foer. Benim çok etkilendiğim bir film var, “Everything is Illuminated”; her şey aydınlandı anlamına geliyor. İnanılmaz bir film. O filmin de aynı zamanda yazarı. Kitap, hayvan yemek üzerine bir kitap. “Bu bir uyanış çağrısı” diyor; çünkü, çatalımızı sapladığımız şeyin ne olduğunu, bize ne olduğumuzu gösteriyor, diyor. “Sen ne yiyorsan osun” diyor. “Kesimhanede büyümüş, çok acıyla öldürülmüş ve gerçekten besleyici olmayan bir eti mi yemek istiyorsun yoksa çok besleyici, bütün canlılığı yüksek bir besini mi yemek istiyorsun?”. Bu kitabında, et endüstrisi ile ilgili, gıda kartelleri ile ilgili, dünyadaki bilmediğiniz pek çok çarpıcı gerçeği size raporlar ile ifşa ediyor. Onun dışında, özellikle Hristiyan dünyasının kafasını karıştıracak, domuz yemek ile ilgili çok sert şeyleri var: ki aslında, Müslümanlıkta da bunun nedeni, parazit besleyen bir hayvan olmasıdır.

“Amerika’da eti için öldürülen hayvanların %1’inden daha azı, geleneksel çiftliklerden gelir”

Gerçekten bu çok ilginç… Burada; babaannelerimizin zamanındaki gibi, otlarda, çimenlerde beslenen, kümesin dışında toprakta eşelenerek oradaki kurtları yiyen, ama aynı zamanda doğal seleksiyon ile keneleri öldüren bir tavuktan ya da kendi doğal döngüsünde olan bir inekten bahsetmiyoruz. Tamamen et tüketimi için, üretim çiftliklerinde üretilen, bir kutunun içerisinde yaşayan; daha az kası ve daha fazla yağı olsun diye kendi etinden ve iliklerinden yapılmış bir yemi tüketen hayvanlardan bahsediyoruz. Bu hayvanlar; karanlıkta, insanlık dışı muamelelere maruz kalıyorlar ve öldürülüyorlar. Demem o ki, eğer siz de, Hipokrat’ın dediği gibi, “yediğiniz ilacınızdır” diyorsanız ve gerçekten uzun vadede yediğiniz her şeyin sağlığınıza etkisini biliyorsanız, bu kitabı okumanızı öneririm. Ondan sonra karar sizin!

Filozof ve Kurt

Çok güzel bir felsefe kitabı. Özellikle New York Times’da çok öne çıkarılan bir kitap. Mark Rowlands isimli bir düşünürün kitabı. Mark Rowlands, genç bir felsefe profesörü. Kendine bambaşka bir yol çizerken, kendisine bir yavru kurt alıyor. Bu yavru kurt, hareketli ve yaramaz bir gençlik dönemindeyken alıyor. 11 yıl boyunca ona bakıyor, bir dönem onu üniversiteye götürmek zorunda da kalıyor ve gerçekten kurt, onun köpeği gibi oluyor ve bütün felsefe derslerine giriyor. Hatta oranın maskotu haline geliyor.

“Sevgi, mutluluk ve varoluş üzerine, bir yabaniden dersler” diyor. Çok etkileyici bir kitap. İnsan düşünen bir varlık, ama bu düşün hikayesinde, bizim ezberimizi bozacak sıçramalar yapan, başka yerlerden bakan kitapları çok seviyorum. Çok sevimli bir kitap, hiç zorlayan bir kitap değil. Hayatın içinde akan bir kitap. Geçirdikleri trafik kazasından, hayvanın koşulsuz sevgisinden, kendi insanlığına ait çıkarımlar yapıyor. Filozof ve Kurt, düşünmeye zorlayan, saksıyı çalıştıran kitaplardan biri.

Sıradan Şeylerin Sıra Dışı Kökleri

Ben, her şeyi merak ediyorum, meraklı bir insanım. Burcum ikizler. “Neden?” sorularını çocukluğumdan beri soruyorum, iyi ki de soruyorum. Çünkü, pek çok şey öğrenebiliyorsun. İnsanlığın kökenlerini merak ediyorum, gündelik hayatta kullandığımız pek çok şey nasıl icat olmuş, nereden günümüze kadar gelmiş, bunları merak ediyorum. Neyse ki Charles Panati de bunları düşünmüş ve Sıradan Şeylerin Sıra Dışı Kökleri isimli bir kitap yazmış.

Bu, eski bir kitap, çok yeni bir kitap değil. Ara ara kitaplığımda buluyorum, alıyorum, okuyorum. Bu yazıda da bu kitabı sizinle paylaşmak istedim, çünkü; bana bir hayli şey öğretiyor. Mutfaktan başlıyor: kaşıktan bıçağa, alüminyum folyodan ev içindeki kalorifere, çamaşır suyundan kağıt mendillere kadar, pek çok şeyin nereden icat edildiğini, ilk kullanan uygarlığın kim olduğunu ve tarihlerini yazıyor. Örneğin, ayakkabıların ne zamandan beri kullanıldığını biliyor musunuz? Hemen size cevabını vereyim: M.Ö 2000’de, Yakın Doğu’da kullanılmaya başlamış. Mevcut olan en eski ayakkabı bir sandaletmiş. Papirus’un dokuması ile yapılmış ve M.Ö 2000’den kalma bir Mısır mezarında keşfedilmiştir. Gerçekten de bu kitapta, bilmediğim o kadar çok şey öğrendim ki… Kitapta “Eğer kimse, bulaşık makinesini icat etmeyecekse, ben icat edeceğim” diyen Josephin Chocrane’den bahsediyor. Bu kadın, bulaşık yıkamaktan çok sıkılmış olmalı ki 1886 yılında bu cümleyi kuruyor. Yine bir kadın girişimci olarak, sevgili Josephine Chocrane’e sevgilerimizi yolluyoruz. Sıradan Şeylerin Sıra Dışı Kökleri: gelenekler, batıl inançlar ve günlük objelerin ilginç hikayeleri.

Akıl Gözü

Geçtiğimiz Cumartesi günü, çok keyifli bir etkinlikteydim. Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nin içerisinde yer alan bir etkinlik merkezinde, Amerikan Hastanesi ve Code Lotus işbirliğinde; kitaplarına hayran olduğum, önemli nörolog ve psikiyatrist Daniel Siegel’in bir günlük bir eğitimine gittim. Buradan, tekrar Code Lotus ve Amerikan Hastanesi’ni tebrik ediyorum. Amerikan Hastanesi, kendi bünyesinde Code Lotus diye bir merkez açıyor. Bu merkez, “mindfulness” dediğimiz, aslında gündelik hayattaki koşturmacanın içerisinde, zihnimizin ve ruhumuzun dengesini koruyan bir sistemden bahsediyor.

Daha önce de Mindfulness üzerine kitap önerilerim olmuştu. Mindfulness aslında, birazcık Japonların Zen yani “anda olma” kısmıyla, Hintlilerden aldıkları çok uzun transandantal meditasyon background’ını, yine Batı tarafındaki psikolojik ve psikiyatrik ve psikodramayı da ekledikleri bir farkındalık sistemidir. Daniel Siegel de, bununla ilgili eğitimler veren biri, çok güzel bir eğitim verdi. Onun bir kitabını bana da hediye ettiler, ben de birazcık bakmaya başladım. Kitabın ismi Akıl Gözü: “beyninizin mimarisini değiştirin”. Gerçekten, bu profesörden çok şey öğrendim ve eğitiminde anlattığı bütün her şeyi de bu kitapta detayları ile anlatıyor, kendi hikayelerinden de bahsediyor.

Batı tıbbı ile yetişmiş kişilerin, genelde ruh ve zihinleri pek fazla önemsemediklerini düşünüyoruz. Ancak aslında, ruh, beden ve zihin ayrılmaz bir bütündür. Bedenimiz, bütün fiziksel rahatsızlıkların tezahür ettiği yer olsa da, aslında hastalıklar bizim için ruhsal ve zihinsel bedende başlıyor. Bir psikiyatrist olmasına rağmen; anladığım kadarıyla, 30 senelik tecrübesi, gördüğü sayısız hasta ve mindfulness’ın ona kattığı şeyler ile sevgili Prof. Daniel Siegel da, biraz daha işi bütünsel tarafından ele alması, rezonans yani titreşimden, her şeyin görünmez bir ağ ile birbirine bağlı olduğundan bahsetmesi çok keyifliydi. Bu nedenle, gerçekten beynin sırlarını anlamak istiyorsanız; bu kitabı okuyabilirsiniz. Oradan da nereye varabilirsiniz? Aslında beyninizi tanıdığınızda, bilinçaltınızın nasıl işlediğini bildiğinizde, zihninize hükmettiğinizde, hayatınıza da hükmedebilirsiniz. Akıl Gözü kitabında da,

Daniel Siegel bunlardan bahsediyor.

Şimdilik bu kadar, ben bununla ilgili bir içerik daha hazırlayacağım, bu yazının devamı olacak. Bunlar, dediğim gibi bana yeni şeyler öğreten, bilimsel kitaplardı. Eğer, kitap önerileriniz olursa, yazının altındaki yorum kısmına değerli yorumlarınızı bırakırsanız, yorumlamaktan ve yeni içerikler hazırlamaktan memnuniyet duyacağım. Hoşçakalın…