Herkese merhaba! Ruh, beden ve zihin ayrılmaz bir bütündür. Ben de, bunun için sevgili yoga hocam Zeynep Aksoy ile buluştum. Birlikte, yoga ve mindfulness üzerine konuşalım dedik.

Yoga ve mindfulness’ı alıp, eski bildiğimiz kafa yapısına oturtma eğilimimiz var. Bu kimsenin suçu değil, doğal olarak böyle bir eğilimimiz var. Her şeye “Evet” diyen bir toplumuz aslında. “Ay, başkasına ayıp olmasın”, “Onu üzmeyeyim” diyoruz ve yoga ile mindfulness’ı alıp yine aynı tavrımızı sürdürüyoruz. Bazen, ayıp kelimesi yerine kullanılabiliyor ancak, aslında yoga ve mindfulness, kendine “Evet” demektir. Bazen de bu, eski kafa yapısında olan biri için antipatik gözükebiliyor.

Son yıllarda; kitapları, videoları ve gurularıyla kendimizi bir mindfulness trendinin içerisinde görüyorum. Bu yazıda, mindfulness nedir konusundan bahsedeceğiz. Hadi başlayalım!

Mindfulness Nedir?

Mindfulness’ın, şuandaki en popüler tek cümlelik tanımı; belirli bir niyetle, açık, yargısız ve nazik bir dikkatle bakmaktır. Çünkü, çabalamadığımızda otomatik olarak daha yargılayıcı, beklenti içinde ve belki şefkatli olmayan bir dikkatimiz oluyor. Bir şeye baktığımızda, bardağı ya da kahvenin tadını beğenmiyoruz ya da başka bir şeyle karşılaştırıyoruz. Onu olduğu gibi görebilmek için belirli bir çaba harcamak gerekiyor. Bu nedenle, niyetle olan dikkatin bir tarzı diyebiliriz.

Mindfulness’ı Meditasyondan Ayıran Şey Nedir?

Mindfulness’ın kendisi bir meditasyon değildir ama mindfulness ile meditasyon yapabilirsiniz. Yani, meditasyona oturduğunuzda; yargısız, açık, beklentisiz, arkadaşça, nazik olabilirsiniz. Ebeveynlikte de mindfulness olabilir. Yani, çocuğuna karşı açık, yargısız ve nazik olmasını öğrenebilirsiniz. İş yerinde mindfulness olunabilir, yoga yaparken mindfulness ile yoga yapabilirsiniz. Yani mindfulness, dikkatin bir niteliğini anlattığı için, aslında her alanda uygulanabilecek bir şeydir. Aslında, özel bir alanı yok. Tükenmiş hissettiğiniz her yerde kullanabilirsiniz ve hayatta, her yerde tükenmiş hissedebilirsiniz. Zeynep Aksoy, Mindfulness’tan bahsederken, şunları da ekliyor;

“Hepimiz ızdıraptan uyanıyoruz. Ona kesinlikle uyanıyorum. Yeterince ızdırap çektin mi uyanabilecek kadar? Yoksa, bir boşanma daha, bir kavga daha, bir hastalık daha mı yaşayacaksın uyanana kadar? Ben, kendimi şanslı görüyorum. İyi ki ızdırabım varmış ki bu işlere dalmak zorunda kaldım. Çünkü, alışılagelmiş zihnimin işledi şekil beni mahvediyordu. Kesinlikle kötü bir zihin değil ama sürekli o hırslı, karşılaştıran ve hep çalışan zihinle bütün hayatına yaklaşıyorsan, işte o zaman perişan düşmeye, depresyona girmeye başlıyorsun. Şuanda dünyada, Aya’da gelen meditatif ve mindfulness yollarıyla Batı’dan gelen o hırslı ve yapan zihnin birleştiği bir yerdeyiz. O yüzden, çok heyecanlı bir zaman.”

Yapan ve Olan Zihin (Being and Doing Mind)

Biri Batı, biri Doğu. Hatta, Çin felsefesine girersek biri dişi, biri erkek. Bunu, bilimsel olarak da zihinde resmen göre görebiliyor. Yapan zihnin belirli bir nörolojik yolu var ve olan zihnin beyinde bambaşka bir resmi var. Bunlar kanıtlanıyor ve her ikisi farklı zihin halleri. Yapan Beyin’de bir karşılaştırma monitörü var. Bu anı, gelecek bir idealle karşılaştırıyor ve diyor ki, “Oraya gitmem için ne yolu yürümem gerekiyor?”. Gidene kadar ya da perişan düşene kadar bırakmıyor.

Alışverişe gidecekseniz; nereye gideceğinizi, nereye park edeceğinizi, hangi otobüse bineceğinizi, bunların hepsini düşünmek zorundasınız. Yani, yapan zihin bazı şeyler için aslında çok faydalı. Ancak, kendi mutsuzluğunuza gelince, işe yaramadığı kanıtlandı.

Yapan zihinle, kendi imajını ve değerini düşünmeye başladığınızda, daha da batıyorsunuz. Yani, o çok iyi işleyen zihin, kendi duygusal haline çevrildiğinde, işe yaramıyor ve depresyona sokuyor. Peki, orada, “being mind”, yani var olma halini nasıl getireceğiz? Mindfulness’la!

Beş duyunuzu fark edin. Ne koku geliyor, ne işitiyorsunuz, bedeninizdeki hislere (yoga bu işe çok yarıyor) dikkat edin. Beş duyunuz ile bedene dikkat ederek de o sürekli tartan ve hedefe doğru yürüyen zihinden çıkabilmeye başlıyorsunuz. Bilimsel olarak da kanıtlandığı için; büyük şirketlerde, hastanelerde bu kabul edildi ve artık mindfulness ve meditasyon da her yere girdi.

Evet ve Hayır Demek

Ben, savaşçı olduğumu hissederek büyüdüm ve savaşçılıktan dinginliğe gitmeyi deneyimledim. Ancak, kadınların büyük bir bölümü tam tersi bir deneyimde. Gelin isterseniz, bunu biraz daha açalım…

Bütün bu eğitilerin tuzakları oluyor. Yani, hiçbir eğiti her şeyiyle bir bütün değil. Bazen, onun bir tarafının tuzağına düşülebiliyor.

Yogada “Kabullen”, “Bu anı olduğu gibi gör”, “Kabul et” denilebiliyor. O kabullenme zihni; zaten hayatında mağdur gibi yaşayan ve hep dışarıdan yönetilen bir insana iyi gelmiyor. “Her şeyi bir gülümsemeyle karşılamalıyım”, “Hep kibar ve nazik olmalıyım”, “Yogi demek öyle” diyorsa, o zaman o kadın, çok daha fazla kendi içine kapanmaya başlıyor. Çünkü, aslında o kendi içindeki “Hayır!” çıkmıyor.

Aslında mindfulness, ne zaman evet, ne zaman hayır diyeceğinizi bilmenin yoludur. Eğer, biri üstünüze saldırıyorsa, “Kibar olayım” dememelisiniz, o anda itebilme gücünüz olmalı. Bu, fiziksel bir saldırı değil. Eğer kendinizi “Evet, evet, evet” demeye bırakırsanız; manipülatif insanlar gelip sizin her tarafınızdan çekiştirecektir.

Bu nedenle, evet demek ötekine evet demek değil, kendine evet demektir. Kimi zaman bu, “Hayır” a evet demek de olabilir. Hakkınız yendiyse, öfkelenmemeniz garip. Sizi evinizden çıkarıyorlarsa ve sokağa sürülüyorsanız, hayır dememeniz ve öfkelenmemeniz garip. Doğru tepkiyi göstermelisiniz.

Ataerkil Sistemde Mindfulness

Türkiye’de, ataerkil bir sistem ve baskılanmış bir kadın ve kışkırtılmış bir erkek var. Bu, son yıllarda daha da fazla olmaya başladı. Yükselen bir stres, ekonomik kriz var. Kitlenin biraz daha yönlendirilmesinden dolayı, kadın- erkek ilişkilerine zarar geldiği bir dönemden geçiyoruz.

Kadın; evinden sürülüyor, saçından sürükleniyor, koca şiddetine maruz kalıyor. Burada, fiziksel bir güç var. Peki, burada mindfulness uygulanabilir mi? Kadın, “Her akşam kocam içki içip beni dövüyor. Burada ben nasıl mindfulness olabilirim ki?” diye düşünüyor olabilir. Gelin isterseniz, bu örnek üzerinden ilerleyelim…

Bu durumdaki bir kadının, öncelikle oradan çıkmanın yollarını planlaması gerekiyor. Duygusal olmadan çok iyi düşünebilmesi gerekiyor. Çünkü, duygusal olma tuzağına düştüğümüzde sadece tepkisel oluyor ve iyi karar veremiyoruz. Yani, daha berrak düşünebilme ve iyi karar verebilme hali de duygusallık ve travmadan köreliyor. Bu nedenle, daha iyi çalışan bir zihin için, bu pratikler iyi geliyor. Hemen olmayabilir. Ancak, dışarıda yavaşça bir destek grubu kurarak, güçlenerek, sonra sorunlu yere bakıp oradaki çözüme ulaşmak gerekiyor.

“Biri yogaya geliyor. Üç ay sonra, erkek arkadaşından ayrılmaya karar veriyor. İlla, şiddet olmak zorunda değil. Ancak, daha net bir karar verebiliyor.” Bu bana iyi değil, ben bu adamla birlikte olmaya kafamla karar vermişim” diye düşünüyor. “Parası var diye, doğru yaşta diye, ailesi iyi diye onunla olmuşum. Halbuki, canım onunla olmak istemiyor. “

Canınızı dinlemeye başlamak için, gerçekten durup, hissetmeye başlamanız gerekiyor. Onun için de yoga ve meditasyon işe yarıyor. Yoksa, cehennem bir hayat bekliyor. 30-40 sene birlikte olmak istemediğiniz bir adamla aynı evde olabiliyorsunuz. Korkunç bir şey!

Yoga ve meditasyon, gerçekten ne istediğinizi ve ne zaman hayır diyeceğinizi bulmanız için de bir araç olabiliyor. Yoga, kendi merkezinize dönüp, kendi mevcudiyetinizi hissedebileceğiniz bir şey. Ben, sağlam kafanın sağlam vücutta olduğunu düşünüyorum.

Beslenme ve Mindfulness

Her şeyi mindful yapabiliriz. Bunlardan bir tanesi de beslenme. Ebeveynlikte, işimizde, özel ilişkilerimizde mindful olabiliriz ama bunun en temelinde, bence gündelik hayat yatıyor. “Her öğünde, yemeğimizi nasıl mindful yiyebiliriz?” bile iyi bir örnektir.

Son zamanlarda, bende kendimi çok yoğun, tükenmiş hissediyorum. Şöyle bir şey oldu; canımı gerçekten sıkan bir şeyde, bildiğiniz uyur gezer gibi kendimi buzdolabının önünde buluyordum. Onu yemekten kendimi men etmedim. Bu düşünce, belki yetersizlik duygumu ya da değersizlik duygumu tetikledi.

Kendimi değersiz hissettiğimde gidip bu beslenme şeklini yapmak bile aslında güzel bir şey oldu. Çünkü, bazen bu güç gerekiyor. Bir şeyi ne kadar yaptığınızla ilgili. İçki de içebilirsiniz. Bir arkadaşınızla oturup bir kadeh şarap içmek başka bir şey, size o kötü hatıraları unutturana kadar içip sızmak başka bir şey.

Bilinçli beslenmek çok önemli. Bu sadece yemek yemek değil. Güzel bir sohbette de kendimizi besliyoruz, nefes aldığımızda da besliyoruz, içtiğimiz kahve ile de besliyoruz. Beslenmeyi bu şekilde düşündüğünüz zaman, yemekle olan ilişkiniz de değişiyor.

Çünkü; o zaman tıkınmıyorsunuz, ödül ya da ceza olarak görmüyorsunuz. Sofrayı kendiniz kurmaya çalışıyorsunuz, kendiniz kurduğunuz için sunumu güzel oluyor, masayı yavaşça kuruyorsunuz. Tabağınıza gelen o bütün yemeklerin her bir parçası, tabağınıza gelene kadar bir süreçten geçiyor. O süreç çok keyifli. Kendimize bir hizmetteyiz.

O et, tabağınıza sizin için geliyor. Sizin için kendisini feda ediyor. O gıdanın yolunu düşünmek bile, güzel bir yaşam çemberini görmenizi sağlıyor. Ben öyle bakıyorum. O yüzden, tabağıma gelene kadar geçen sürece de şükrediyorum. Yerken de, kendimi besliyorum. Siz de, ne yiyorsanız bu bilinçte yiyin.

Bugünlük benden bu kadar. Hepinize muhteşem bir gün diliyorum. Hoşça kalın!