Merhaba Sevgili Okurum,

Sevgililer günü hakkında ne düşünüyorsun? Sevdiklerine sevgisini göstermek için vesile kabul edenlerden mi, karşısındakine olan sevgisinden kendini hiçe sayanlardan mı, özel günlerde ne gerek var hediyeye diyenlerden mi, yalnızlığına hayıflananlardan ya da yalnızlığı ile mutlu olduğunu iddia edenlerden misin?

Bir inanışa göre 3.yüzyılda İmparator Claudius II, bekar erkeklerin, eşleri/aileleri olan askerlerden daha başarılı olduklarını düşünerek genç erkeklere evliliği yasaklar, bunun ardından Aziz Valentine bunun haksızlık olduğunu düşünüp bu gençleri gizlice evlendirir. Ancak bu eylemleri fark edildiğinde idam edilir. Onun anısına 14 Şubat Sevgililer Günü olarak kutlanmaya başlar. Başka bir inanış Paganların 13-15 Şubat arasında kutlanan bolluk bereket festivali “Lupercalia” yı gölgelemek amacıyla bugünün oluşturulduğu yönündedir.

21. yüzyılda yaşayanlar olarak odağı kaçırdığımızı düşünsem de yine de günün özüne baktığımızda sevgi, bolluk ve bereket içeriyor. Ancak etrafıma baktığımda ne yazık ki sevgi, bolluk, bereketten çok sevgisizlik, kıtlık, kutuplaşma görüyorum. Neden peki? Hadi biraz konunun özüne inelim.

Günümüzde beşer, kendi içinden çok dış dünyaya, maddeye odaklı bir halde yaşıyor. Dışarda başkalarında arıyor, başkalarından bekliyor sevgiyi. İçinde ne olup bitiyor bilmiyor, ilgilenmiyor. Kalbine, özüne pek kulak vermiyor. Halbuki “yukarıda ne varsa aşağıda o vardır, aşağıda ne varsa yukarıda o vardır” der Hermes Trimegistus, yani dışarda sevgi olması için önce içerde sevgi olması lazım. Her şeyden önce beşerin kendini koşulsuz sevgiye açması gerek.

Kendini koşulsuz sevgiye açmak ne demek?

Kalbimizin biyolojik aktivite sırasında elektriksel alan oluşturduğu ve bu elektriksel alanın beynin oluşturduğu elektriksel alandan 60 kat daha güçlü olduğu bilimsel olarak McCraty tarafından kanıtlandı, aynı akademik yayında dahası her hücrenin kalbin yarattığı bu elektriksel alana senkronize olduğu (uyumlandığı) ifade edilmiş. Bu elektriksel alanın varlığı, doğu felsefesinin insan vücudunda olduğunu yüzyıllardır ifade ettiği 7 enerji girdaplarından -çakralardan- kalp çakrasının bir kanıtı gibidir. Bu çakraların neler olduğu, işlevleri, etkileri bambaşka bir yazımın konusu illaki olacaktır ama ben bugünkü konumuz sevgiyle özdeşleşmiş olan kalp çakrasından bahsetmek istiyorum. Kalp çakrasını olması gereken titreşime getirdiğimizde içimiz dolayısıyla da dışımız sevgi olacaktır. Rezonans kanunu gereği (aynı titreşime sahip olanların birbirini çekmesi) etrafımızda bizi gerçekten seven insanlar olacaktır.

Kalp çakrası (Anahata); çakra sistemimizin merkezi, madde dünyası ile ilgili olan ve kendi altında kalan üç çakra ile manevi dünya ile ilgili olan ve kendi üstünde yer alan üç çakra arasında bir eşiktir. Maddeyle maneviyatı birleştiren bir bağlantı noktasıdır. Rengi yeşil, enerjisi yindir.

Anahatanın elementi havadır. Hava beden için öncelikle nefes demektir ve nefes hindu dilinde prana olarak adlandırılır ve prana, yoga felsefesinde, kendi başına hayati bir enerji ve tüm yaşamın kendisinden elde edildiği temel bir birim olarak adlandırılır. Bu enerji fiziksel dünya ile mental dünya arasında bir ara yüzdür. Bu demek oluyor ki kalp çakramız- kalbimiz- bedenimiz ve ruhumuz arasında bir geçittir.

Kalp; beden ile zihnin, iç ile dışın, kendimiz ile diğerlerinin, alma ile vermenin arasındaki dengeye ihtiyaç duyar. Ne hep kendimize odaklanmak doğrudur ne hep sadece almak ne de hep sadece vermek. Alma ile vermenin, kendi kadar karşısındakini de sevme dengesinde olmalıdır, insan.

Şimdi dur bak kendinle ve başkalarıyla olan ilişkilerine! Dengeli mi tüm bunlar? Değilse anahata da dengeli değil demektir. Anahata dengesiz olduğunda fiziksel bedende astım, akciğer rahatsızlıkları, nefes problemleri kalp problemleri, düşük bağışıklık; mental dünyamızda yalnızlık, öz şefkat eksikliği, kıskançlık, depresyon gibi sonuçlar doğurur. Kalp çakramız dengeli olmadığında kendimize ve başkalarına karşı yargılayıcı ve buyurucu oluruz.

Hayattan keyif almaya izin vermemek, yalan söylemek kalp çakramızın dengesini bozacak davranışlara örnek verilebilir. Ayrıca eğer enerji alanımız güçlü değil ise yaşadığımız olaylardan enerjisel bedenimizde etkilenir. Örneğin terk edilmeyi deneyimlemiş olmamız kalp çakramızda dengesizliğe yol açabilir, frekansını bozabilir, burada sorumluluğu alıp harekete geçmezsek bu dengesizlik az önce sıraladığım sonuçlara ya da kısır bir döngüde hep aynı şeyi yaşamamıza sebep olabilir.

Kalp çakrasını dengelemek için kıymetli taşlardan da yararlanabiliriz. Kalp çakrasının taşı zümrüt veya pembe kuvarztır. Bunu üzerinde bulundurabilirsin. Pembe kuvartz hakkında daha fazla bilgi için Halit Can Akgün’ün yazısına (https://www.aysetolga.com/rose-kuvars-kristali-anlami-ozellikleri-ve-kullanim-alanlari) göz atabilir ya da www.spiritstore.com.tr den kendine küçük bir hediye verebilirsin.

Ayrıca dengelemek için nefes ve meditasyon yapabilirsin. Yemyeşil bir doğada beden gözlerimizi kapatıp kalp gözümüzü açarak nefes çalışmak ya da meditasyon yapmak güzel bir aktivasyon çalışması olabilir.

Bunun yanı sıra kalp çakrasını dengeleyecek yoga pozlarını aşağıda seninle paylaşıyorum ve instagram hesabım @yoga.bright’ta bu asanalar ile ilgili bir video seni bekliyor, göz atabilirsin.

Not: Kalp çakrasını dengeleyen pozların çoğu omuz, diz, bel ve boyun sakatlığı geçirenler için sakıncalı olabilir, yapmak isteyenlerin dikkatli olmasını ve sızı hissettiklerinde poza girdikleri gibi çıkmalarını tavsiye ederim.

Sende kalbini dengelemek kendine ve etrafındakilere koşulsuz sevgiyi vermek istiyorsan matta buluşalım.

Şimdiden şifa olsun! Işıkla kal!

 

  • Anahatasana (Yavru köpek pozu): Masa pozisyonunda dizler ayak bileklerinin üzerinde, omuzlar el bileklerinin üzerinde olacak şekilde dur. Nefes alırken ellerini omuz genişliğinde tutarak ileri doğru yürüt, göğsünü mümkün olduğunca yere doğru bastır ya da yere bırak. Kalçan yukarda kalsın. Mümkünse alnını da yere yasla. Bu pozda 5 nefes kal.

 

  • Dhanurasana (Yay Pozu): Matına yüz üstü uzan ve sağ elinle sağ ayağını sol elinle sol bileğini tutarak göğsünü yükselt. Omuzlarını açtıkça ve bu pozda derinleştikçe önce ayaklarını dışardan daha sonra ayak parmaklarını yukardan tutabilirsin. Bu pozda 5 nefes kal.

 

 

  • Urdhva Dhanurasana (Tekerlek Pozu): Matına sırt üstü uzan ve dizlerini bükerek yere bas. El parmak uçların başucunu gösterecek şekilde ellerini kulaklarının yanına getir ve ellerinden kuvvet alarak başını yerden kaldır. Pozda derinleştikçe parmak uçlarına yükselebilir ya da ayaklarının ve ellerinin arasındaki mesafeyi azaltabilirsin. Bu pozda 5 nefes kal.

 

  • Setu Bandha Sarvangasana (Köprü Pozu): Matına sırt üstü uzan ve dizlerini bükerek yere bas. Koksiks kemiğinden (kuyruk sokumundan) başlayarak yavaşça omurlarını havaya kaldır. Ayaklarından güç alarak kalçalarını mümkün olduğunca yukarı it. Ellerin bedenin iki yanında kalabilir ya da omuzlarını sırtının altına alarak ellerini bedenin altında kenetleyebilirsin. Bu pozda 5 nefes kal.

 

  • Ustrasana (Deve Pozu): Topuklarının üzerinde otur, dizlerinin üzerine yüksel. Diz kalça eksenin yere dik olmasına özen göstererek geriye bükül ve ellerini topuklarına götür. Eğer bedenin izin vermiyor ise ellerini kalçalarına ya da alt baldırlarına koyabilirsin. Bu pozda 5 nefes kal.

 

  • Kapotasana (Güvercin Pozu): Sağ ayağın önde olacak şekilde Vibhadrasana pozuna* gel. Ellerini iki ayağının yanına indirerek öne bükül ve sağ uyluk kemiğin ellerinin arkasında olacak şekilde koy ve kalçanı yere doğru bastır ve oturmaya çalış. Beden ağırlığının sağda ya da solda olmamasına dikkat et. Eğer istersen sol ayağını biraz daha geriye götürerek kaslarındaki uzamayı derinleştirebilirsin. Bu pozda 5 nefes kal. Sol tarafın için hareketi tekrarla.

 

  • Urdhva Mukha Svanasana (Yukarı Bakan köpek pozu): Anahatasana pozuna gel. Gövdeni yerde sürüyerek ileri doğru it ve yüksel. Sadece ayaküstlerin yerde kalana kadar ellerinden güç alarak gövdeni yukarı doğru kaldır. Bu pozda 5 nefes kal

 

  • Viparita Vibhadrasana (Ters savaşçı pozu): Ayakların, matının kısa kenarına paralel ve birbirinden iki adım uzakta olsun. Sağ ayağını sağ tarafa çevir. Sağ dizini bükerek dizin 90° açı olana kadar alçal. Dizinin ayak parmaklarını geçmemesine dikkat et. Geriye bükülerek sol elini sol bacağında mümkün olan yere değdir, sağ elini geri doğru uzat. Bu pozda 5 nefes kal.

 

  • Gomukhasana (İnek başı pozu): Yere kalça kemiklerinin üzerine otur, sağ bacağını bedenin önde dizini bükerek sağ ayağını sol kalçanın yanına getir ve dizlerini üste koyarak sol ayağını aynı şekilde sağ kalçanın yanına getir. Sağ kolunu kaldır ve dirseğinden bükerek elinle sırtına dokun. Sol kolunu bedenin arkasında dirseğinden bükerek sırtındaki sağ elini tut ya da tutmaya çalış. Yoga kemerinden destek alabilirsin. Bu pozda 5 nefes kal.

 

  • Trikonasana (üçgen Pozu): Ayakların, matının kısa kenarına paralel ve birbirinden iki adım uzakta olsun. Sağ ayağını sağ tarafa çevir. Kollarını yere paralel olacak şekilde aç ve sağ elini sağ ayağının yanına koyacak şekilde bedenini hareket ettir. Dizlerini bükmek yerine elini ayak bileğine ya da kaval kemiğine koyabilirsin. Dizine koyman dizine zarar verebilir. Bu pozda 5 nefes kal.

* Vibhadrasana pozu için “Stres Seviyenizi En Aza İndiren Yoga Duruşları” (https://www.aysetolga.com/stres-seviyenizi-en-aza-indiren-yoga-duruslari) yazımdaki 8. Duruşu inceleyebilirsin.