Ne zaman ruhsal, zihinsel, psikolojik, fiziksel bir rahatsızlıktan, sağlık sorunundan bahsedilse, oralarda bir yerlerde hormonlardan söz ediliyor. Tam olarak nasıl işler, neler, nasıl seyreder bilemesek de, hormonların vücudumuzda çok önemli işlevleri olduğunu biliyoruz. Bir anda kilo almaya başlasak, adet dönemlerinde bir dengesizlik olsa, doğal yolla çocuk sahibi olamasak, kendimizi sıra dışı şekilde halsiz, yorgun hissetsek ve daha pek çok şikayette doktora başvurduğumuzda hormonlarla ilgili bir bozukluktan, sıkıntıdan bahsediliyor. Yani hormonların olması gerektiği kadar düzenli salgılanması tüm vücut sağlığımız için çok önemlidir. Aynı bağlamda hormonlarla ilgili hemen her sorun da direkt olarak çok fazla yönden bizleri etkiliyor. Madem öyle şu hormonlara, hormonların işlem sistemine, bu hormonların nasıl, nerede, ne şekilde salgılandıklarına, hormonların vücudumuzda hangi sistem tarafından yönetildiğine bir bakalım.

Hormonlar, endokrin sistemin ürünüdür!

“Endokrin sistem” kavramı pek çoğumuzun yabancı olduğu bir kavram olmakla birlikte, hormonları bilmeyenimiz yok diyebiliriz. Hormonlar vücudumuzda onların bağlı olduğu bezler tarafından veriliyor. Endokrin sistem de; salgılarını, vücudun başka bölgelerindeki hedef hücrelere ulaştırabilmek için kana veya lenfe veren bezlerin tamamıdır. Yani endokrin siste aslında hormonların bağlı olduğu temel sistemdir. İç salgı bezlerimiz bu endokrin sistemi oluşturmaktadır. Her doktora gittiğimizde mutlaka duyduğumuz hipofiz, tiroit, paratiroit, epifiz ve böbreküstü bezlerinin hepsi iç salgı bezleridir. İşte bu endokrin sistem de vücuttaki hormonların oluşumunu sağlayan salgı bezlerinin tamamını içermektedir. Vücudumuzda ne nasıl işliyor, nerede nasıl bir sorun var ya da bir sorun var mı, yok mu diye salgı bezleri dediğimiz kimyasal haberciler bizlere, daha doğrusu bizleri muayene eden doktorlara haber veriyorlar.

Endokrin sistem hayati önem taşır!

Yukarıda bahsettiğimiz gibi endokrin sistem, vücudun her bir sistemini, organını, her bir dokuyu, hücreyi etkileyebilmektedir. Yani endokrin sistem iyi çalışıyorsa ruhsal ve fiziksel sağlığımız yerinde, endokrin sistemde bozukluklar varsa da sağlık sorunları kapımızdadır. Kişinin endokrin sisteminde bozukluklar olması durumunda başta ergenlik ve gebelik dönemleri olmak üzere hayatın tüm dönemleri olumsuz etkilenir ve özellikle de stresli zamanlarda yaşanan sorunlar çok daha büyük hale gelir.

Endokrin sistemin önemini anlamak için yaşamın tüm alanlarına bakmak gerekir. Şöyle ki, kemiklerin kısa bir süre içinde güçsüzleşmesi, kişinin çok kısa süre içinde sıra dışı bir şekilde kilo alması, sinir sisteminin olağandışı bir şekilde bozulması ve daha pek çok sorun endokrin sistemdeki bozukluklardan kaynaklanıyor olabilir.

Endokrin sistem yaştan etkileniyor!

Tıpkı diğer vücut sistemleri gibi endokrin sistem de; genellikle doğduğumuzda, ergenlik ve gençlik dönemlerinde çok daha aktif ve sağlıklı bir şekilde çalışırken yaş ilerledikçe birtakım sorunlar, fonksiyonel bozukluklar yaşayabiliyor. Yani bizler yaş aldıkça, endokrin sistemde doğal bir şekilde bazı değişikliklere uğruyor. Bu değişikliklerin bir sonucu olarak da bizlerde 35 – 40 yaşından sonra metabolizmanın çalışma hızı yavaşlamaya başlıyor, her ne kadar egzersiz programımızda ve yeme, içme alışkanlıklarımızda hiç bir değişiklik olmamasına rağmen kilo almaya başlıyoruz, sinirlerimiz de biraz daha çabuk geriliyor, yıpranıyor. İşte bizler yaş aldıkça, endokrin sistemimiz de yaşlanıyor, fonksiyonları yavaşlıyor aslında. Zaten 40 yaşını geçtikten sonra hormonsal değişikliklerin,  kalp hastalıklarının, osteoporozun ve tip 2 diyabetin daha sık ortaya çıkması da endokrin sistemdeki değişikliklere işaret ediyor.

Kötü yaşam koşulları endokrin sisteme zarar veriyor!

Endokrin sistemin ilerleyen yaştan olumsuz etkilendiğinden bahsettik. Ancak herkesin bu yaş kaynaklı sorundan etkilenme oranı da farklıdır. Yani 50 yaşındaki herkesin endokrin sisteminin çalışma hızı ve sağlığı aynı değildir. İşte burada da kişinin yaşam koşulları, beslenme alışkanlıkları ve aslında kendine ne kadar iyi baktığı hususları önem taşıyor. Uzmanların bu konuda özellikle altını çizdikleri husus ise stres, geçirilen enfeksiyonlar, bazı kimyasallara maruz kalmak, sağlıksız beslenmek, düzensiz bir yaşam rutinine sahip olmak gibi olumsuz koşullar vücudumuzun endokrin sistemine zarar veriyor. Zaten yaşla birlikte genetik özellikler ve yaşam tarzı alışkanlıkları endokrin hastalıklarının çok önemli sebepleri arasındadır. Aslında bizler istersek daha sağlıklı ve pozitif yönlü bir yaşam rutini oluşturarak endokrin sistemimizin ve dolayısıyla da tüm vücut sağlığımızın ilerleyen yaştan mümkün olan en az şekilde etkilenmesini sağlayabiliriz.

Endokrin sistemde bulunan salgı bezlerinin ürettikleri hormonlar ve görevleri

  • Hipotalamus

Beyinde bulunan bir organımız olan hipotalamus, vücudumuzun endokrin sistemini sinir sistemine bağlamaktadır. Hipotalamusun temel görevi vücuttaki kan basıncı, vücut ısısı gibi vücudun metabolik dengesini sağlamaktır.

  • Hipofiz bezi

Hipofiz bezi, endokrin sistemin yöneticisi, işlevlerini gerçekleştirmesini sağlayan bir şef olarak görev görmektedir. Beyin, hipofiz bezine uyarılarını, yapılması gereken görevleri, bilgiyi verir ve hipofiz bezi diğer bezlere ne yapmaları gerektiğini iletir. Şöyle ki; emzirme dönemindeki anneler için süt üretimini uyaran prolaktin hormonu, çocuklarda büyüme hormonu, kadında ve erkekte östrojen hormonunu düzenleyen Lh (luteinleştirici) hormonu gibi birbirinden farklı, çok çeşitli ve önemli hormonların salgılanmasını sağlar ve salgılarını kontrol eder.

  • Epifiz bezi/ Pienal bez

Epifiz bezi, daha çok “uyku hormonu” salgılayıcısı olarak bilinir. Beyinde bulunan ve “melatonin” adı verilen kimyasalı salgılayarak vücudu uykuya hazırlar.

  • Tiroit bezi

Metabolik bir sağlık sorununda hemen adı geçen tiroit bezi, vücudun metabolizmasını kontrol eden tiroit hormonunu salgılamaktadır. Tiroit bezinin tiroit hormonunu yeteri kadar salgılaması çok önemlidir. Zira bu hormon yeteri kadar salgılanmadığında “Hipotiroidi” adı verilen sorun ortaya çıkar ve vücuttaki tüm sistemler yavaşlamaya başlar. Kişinin kalp ritmi yavaşlar, sindirim sisteminin fonksiyonları yavaşlar, kabızlık olur, ani kilo alımı olabilir. Bunun tam tersi olarak tiroit hormonunun çok fazla salgılanması durumundaysa “Hipertiroidi” adı verilen sorun ortaya çıkar ve tüm vücut sistemlerinin çalışması hızlanır. Yani tiroit hormonu gereğinden fazla salgılanınca kişinin kalp ritmi yükselir, sindirim sistemi çok hızlı çalıştığından ishal olabilir ve çok hızlı kilo kaybedilir.

  • Paratiroit bezleri

Tiroit bezlerinin arkasında bulunan dört tane küçük bezden oluşmaktadır. Paratiroit bezleri vücudumuzdaki kalsiyum ve fosfor seviyelerini kontrol ederler. İşte bu sebeple de kemik sağlığı için önemlidir.

  • Timüs bezi

En çok da çocukların bağışıklık sisteminin gelişimi için çok büyük önem taşıyan timüs, enfeksiyonla mücadele eden “t-lymphoctes” adlı beyaz hücreleri salgılar. Çocukların bağışıklık sisteminin gelişiminde önemlidirler. Çocuklar büyüyüp de ergenlik çağına geldikten sonra, timüs bezi küçülmeye başlar.

  • Adrenal bez/ Böbrek üstü bezi

Böbrek üstü bezi, kortizol hormonu salgılayan böbreklerin üzerinde bulunur ve kişinin metabolizmasını, cinsel fonksiyonlarını etkiler.

  • Pankreas

Hem sindirim ve hem de endokrin sistemlerin önemli bir parçası olan pankreas, vücutta besinleri parçalayan sindirim enzimlerini meydana getirmekte, insülin ve glukagon hormonlarını salgılamaktadır. Bu sayede pankreas, vücuttaki kan dolaşımında ve hücrelere yeterince şeker ulaşmasında görevlidir.

  • Yumurtalıklar

Kadınlarda, östrojen ve progesteron hormonlarını salgılar. Bu hormonlarla ergenlikte göğüsler gelişir, adet döngüsü ve hamilelik desteklenir.

  • Testisler

Testosteron hormonu erkeklerde çoğunlukla testislerde üretilir. Ergenlikte yüz ve vücut kıllarının salgılanmasında, sesin kalınlaşmasında, penis ve testislerin büyümesinde, boyun uzamasında rol oynar.