Dünyaca ünlü ressamlardan birkaçını sayalım desek aklımıza ilk olarak gelenlerden birisi kesinlikle Leonardo Da Vinci olacaktır. Peki, Da Vinci sadece bir ressam mıydı? Hayır, şöyle söylemek gerekirse; hezarfen, filozof, astronom, mimar, mühendis, mucit, anatomist, matematikçi, müzisyen, heykeltıraş, botanist, jeolog, kartograf, yazar ve en nihayetinde ressam olan bir İtalyan’dan bahsediyoruz. Evet, tam olarak ne iş yaptığını söylemek için 1 -2 nefes yetmiyor Da Vinci’yi anlatmaya. Kendisi Rönesans döneminde yaşamış ve aslında bu dönemde sanatı doruklara ulaştırmıştır. 1452 yılında doğan, 1519 yılında da hayata gözlerini yuman Da Vinci, 67 yıllık yaşamına 600 yıl sonra bile hatırlanacak eserler sığdırmıştır. Özellikle de Mona Lisa veya Son Akşam Yemeği tablolarıyla resim sanatına tam anlamıyla imzasını atmıştır.

Annesiz geçen bir çocukluk!

Ünlü dehanın annesi güzeller güzeli Caterina, bir köleydi ve sahibi de Leonardo’nun babası hukukçu Piero idi. İşte bu sebeple de kendisi evlilik dışı bir çocuktu. Hal böyle olunca Leonardo Da Vinci, 1452 yılında doğmuş ve daha bebekken annesinden ayrılmış dedesi ile beraber yaşamak zorunda bırakılmıştır. Leonardo’nun eğitimiyle tamamen babası ilgilenirken, o annesini hiç mi hiç görmemiştir. Aslına bakılırsa babasının bir kadınla evlenmesi, Leonardo’nun evlilik dışı bir çocuk olması dolayısıyla neredeyse hiçbir zaman tam olarak bir ailenin üyesi olamamıştır. Hatta o dönemlerde evlilik dışı çocukların üniversiteye girmesine izin verilmediği için, asla yüksek öğrenim göremedi. Ama kendisini hemen her konuda geliştirdi.

Hem zeki hem de yetenekli bir çocuktur Leonardo!

Çocukluk dönemlerinden itibaren matematiğe meraklı ve yetenekli olan Da Vinci, pek çok alana ilgi göstermiş, hemen hepsinde de başarılara imza atmıştır. Daha küçük bir çocukken yaptığı resimlerle ilgi çekmiş, o konudaki yeteneğini de kanıtlamıştır.

Andrea del Verrochio, Rönesans döneminin tanınmış İtalyan’larındandı ve Leonardo’yu da yanına çırak olarak almıştır. 16 yaşındayken başladığı bu işte mermer, kil, ağaç ve metal işleme alanlarında kendini göstermiştir. İşte bu başarıları onun anatomi, matematik ve felsefe alanlarında da eğitim almasının yolunu açar.

Artık bir ustadır!

16 yaşından 26 yaşına kadar çırak olarak çalışır ve sonunda Artistler Loncasına usta olarak kabul edilir. Ustalığın kazandırdığı özgürlüğün keyfini yaşayan Leonardo, muhteşem resimler yapar, çok beğenilen mühendislik projeleri sunar ve Dük’ler tarafından da keşfedilir, fark edilir hale gelir. Artık kendisi saraylarda yaşayan, çalışan Krallara hizmet eden ya da sanat yaratan bir kişidir.

Çok yönlü bir kişilik sergiler!

Evet, Leonardo 15 farklı alanda kendini kanıtlayacak eserler yaratabilecek kadar ekstra yetenekli ve zeki bir kişidir. Ancak belki de bu çok yönlülük sebebiyle her daim ilgisi başka bir alana kaymış, üzerinde çalıştığı pek çok proje de yarım kalmıştır.

Dedik ya, muhtemelen kendisi bir dahi idi, bu ayrıcalığını kullanmakta tam bir usta idi, ancak devam ettirmek pek onun tarzı değildi. Belki de bu yüzden dünyada sadece birkaç konuda, birkaç alanda bilinir olmuştur. Uçak, helikopter, paraşüt projeleri bile olan Da Vinci, nedense hep deneysel çalışmış, bir düzen oturtturamamıştır.

Bilimsel yanını bilenler yok denecek kadar az!

Dedik ya, Leonardo kesinlikle bilim alanında da çok fazla ün yapabilecek kadar zeki ve yetenekliydi. Ancak bilimsel çalışmalarını yayınlamayı, insanlarla paylaşmayı tercih etmemiştir. Hatta bilimsel çalışma notlarını o kadar çirkin, okunaksız yazmıştır ki, sadece kendisi okuyabilmiştir. Bilimsel alandaki çalışmalarının yazılı olduğu 5000 sayfalık notlar yaklaşık 400 yıl boyunca bir mahzende kalmış, o zamana kadar kimsenin haberi olmamış. Hatta notlar bulunduğunda da epey bir şaşkınlık yaşanmış. Zira yazılar soldan sağa değil, sağdan sola doğru kaleme alındığı için, bir ayna yardımıyla okunabilmiştir. Aslında belki de dünyamızda pek çok şeyi daha iyiye yönelik değiştirebilecek, icatlar yapabilecek bir deha nedense çok daha azıyla yetinmiştir.

Günümüzün bazı icatlarına ilham kaynağı olmuştur!

Evet, kendisi bir bilim adamıydı, ancak bilimsel yönünü kapalı kapılar ardına, kimsenin görmediği mahzenlere saklamayı tercih etmişti. Anatomi, fizyoloji, jeoloji ve coğrafya alanlarında çok ciddi incelemeler ve çalışmalar yapmıştır. Bu bağlamda su ve kanalizasyon projeleri, şehirlerin altyapı sorunlarına yaratıcı çözümler, şehir planlama projeleri, mimarlık ve savaş teknolojisi alanlarında çok fazla buluşa imza atmıştır. Fakat o hayattayken kimsenin bunlardan haberi olmadı. Ölümünden sonraki yüzyıllarda ise bu icatları günümüzde hala kullandığımız pek çok buluşa ilham kaynağı ya da öncü olmuştur.

Kanın vücudumuzdaki dolaşımını ve işlevini, yağmurun yağması, denizlerde toplanması, buharlaşıp yeniden yağmur olması devinimine benzetmiştir. İşte bu buluş fizyoloji alanında da bu gün hala kullanılan, benimsenen Kopernik Teorisi’ne ilham kaynağı olmuştur.

Sadece fizyoloji değil elbet, mekanik ve fizik de Leonardo’nun uzmanlık alanlarıydı. Yerkürenin güneşin çevresindeki bir gezegen olduğu, dünyamızın evrenin merkezinde bulunduğu gibi fikirleri Galileo ve Newton’a da çalışmalarında öncülük etmiştir.

Leonardo Da Vinci’nin saya saya bitiremediğimiz uzmanlık alanlarından birisi de anatomi idi. İnsan vücudunu, işleyişini tanımak, öğrenmek, kemiklerin, kasların çalışma şeklini çözmek isteğiyle pek çok çalışma, deney gerçekleştirdi. Fakat Papa, kadavralar üzerinde çalışılmasını yasaklayınca bu çalışmaları da son buldu. Gençlik çağlarında daldan dala konan ve hepsinde de başarı elde eden Da Vinci ileri yaşlarda sağ kolunda felç yaşayınca bilimsel çalışmalarına çok daha fazla eğildi.

Bunlar ve daha pek çok bilimsel görüş, buluş, yöneliş hepsi Leonardo’nun evrensel dehasının ürünüydü. 67 yıllık yaşamında beyni belki de çok kullanılmaktan yorulmuştu. “Nasıl yaşamam gerektiğini anlamaya başladığımda, nasıl ölmekte olduğumu gördüm” sözü ile aslında bu dünyada daha yapacak çok fazla işi olduğunu, pek çok işinin yarım kaldığını anlamak mümkün. Kitaplara, sözlere, sözcüklere sığmayan Leonardo Da Vinci, 2 Mayıs 1519 yılında her şeyini bırakıp bu dünyadan ayrıldı. Hem de 1516 yılından ölümüne kadar Kral I. Francis’in baş ressamı olarak görev yaptı, sık sık onunla uzun sohbetler etti ve onun kollarında hayata gözlerini yumdu.

Leonardo Da Vinci’nin tarihe damga vuran eserleri

Kendisi çok yönlü, hatta 15 farklı alanda çalışmış, eserler vermiş bir deha idi ve saymakla bitmeyecek yapıtlara imzasını atmıştı. Bu eserlerden en çok tanınanlar ve en çok ilgi görenler şu şekilde sıralanabilir:

  • İtalya’daki Duomo di Milano Katedrali, bir şaheser olarak dünyanın ilgisini çekiyor. Devasa büyüklüğü ve gotik tarzı mimarinin en kıymetli eserlerinden birisi olmasıyla, tek başına Leonardo Da Vinci’yi bir usta yapmaya yetiyor. Eser hakkında pek çok rivayet bulunmakla birlikte bunların en çok dillendirileni katedralin üst kısmında sürekli devam eden bir inşaat görüntüsünün oluşudur. Aslında bunun nedeni olarak da; yapı tamamen biterse tüm dünyaya mal olacağına dair inanış ve bu şaheseri sadece İtalya’ya özgü kılabilme isteği gösteriliyor.

  • 1502 yılında padişahı olan Sultan II. Bayezid’in isteğiyle Haliç üzerine yapılması öngörülen köprünün çizimlerini hazırladı. Bu köprü tasarımı o zaman kabul edilmemişti. Ancak aynı tasarım birebir olarak Norveç’te uygulamaya geçti.
  • Ünlü ressamsın ilk resmi olan Arno Vadisi, resim sanatında yok oluş perspektifine öncülük etti. 1472 yılında, yani daha 20 yaşındayken resmedilen tablo efsane detaylarla görenleri büyülemeyi başarmıştır.

  • 1503 yılında yapmaya başladığı Mona Lisa adlı tablosu, sfumato tekniğiyle hazırlanmıştır ve hala insanlık tarihinin en başarılı tablosu olarak bilinmektedir. Tabloda piramit ve pek çok farklı geometrik şekil kullanılmıştır. Neredeyse resmedildiği dönemden bu yana görenlerde hayret uyandıran bu tabloda altın oran kullanıldığı düşünülmekle birlikte tablodaki kadının kim olduğu ve öylesi bir yüz ifadesinin nasıl resmedilebildiği konularında çok sayıda farklı görüş bulunmakta. Rivayete göre; tablodaki kadın bir Fransız tüccarın eşidir. Kadının yüz ifadesinin mutlu, mutsuz ya da kaygılı olduğuna dair ortaya atılan pek çok fikir bulunmaktadır. Ancak Amsterdam ve Illınois üniversitelerinin ortak geliştirdiği bir çalışmanın sonucuna göre kadının ifadesi % 83 mutlu, % 6 korkulu, % 1 öfkeli ve % 9 da tiksintilidir. Fakat bu kadının ifadesiz olduğuna dair de pek çok yargı bulunuyor.

  • Son Akşam Yemeği adlı resim de tıpkı Mona Lisa kadar ilgi görmüş ve merak uyandırmıştır. Milano Dükü Lodovico Sforza’nın isteğiyle çizilen bu resimde, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki son akşam 12 havari ile birlikte yediği yemek resmedilmiştir. Da Vinci’nin bu ölümsüz eseri, bir tuvalde, kağıtta değil, bir duvarda kendisine yer bulmuştur. Santa Maria Dele Grazie’nin duvarına yapılan bu resim üzerinde çok fazla sayıda restorasyon işlemi yapıldığı için pek çok değişim geçirmiştir. Ancak üzerinde yapılan değişiklikler kesinlikle eserin değerinde her hangi bir azalmaya yol açmamıştır. Resimdeki kırmızı şarap Hz. İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini temsil ediyor. İşte bunun için Hıristiyan dünyasında bu resim ayrı bir yere sahip oluyor.

  • Yıl 1475 ve Leonardo, İsa’nın Vaftizi adlı tablosunu çizer. Yine pek çok tablosu gibi bu da dini öğeler ve imgeler barındırmaktadır. İncil’de Hz. İsa’nın Ürdün’deki Şeria ırmağının kıyısında vaftiz edildiği anlatılıyor. İşte bu tablo da o anı ölümsüzleştirmiş bir eser olarak dünyada tanınır olmuştur.
  • Beşaret; güzel haber, büyük haber, önemli haber, müjde anlamlarına gelen Arapça bir sözcüktür. Leonardo’nun 1472- 1475 yılları arasında resmettiği Beşaret adlı tabloda da, melek Cebrail’in Meryem Ana’ya çok önemli bir haber verme durumu resmedilmiş.

  • Vitruvius Adamı adlı tablo, Leonardo’nun anatomi alanında yaptığı araştırma ve çalışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Resimde insan ve doğanın iç içe geçip birleşmesi anlatılırken, insan figüründe gerçeğine uygun birebir oran kullanılması da tabloyu daha değerli kılmıştır.
  • Madonna Litta adlı eserde, Mesih’i emziren Meryem Anayı görüyoruz. Meryem Ananın paltosunun pencereden yansıyan gökyüzü rengiyle aynı olmasının doğa ile bütünlüğü işaret ettiği düşünülüyor.

  • Leonardo’nun bir elinde bebek, diğer elinde karanfil tutan bir kadını resmettiği Karanfilli Madonna tablosu, 1480 yılında kaleme alınmıştır. Klasik bir Da Vinci eseri olan tabloda yine altın oran, yine geniş alınlı bir kadın ve yine loş bir odaya pencereden giren gökyüzü görüntüsü hakim.
  • Bir duvar resmi olan Üç Müneccimin Tapınması adlı eser, İsa’nın doğumunun resmedilmiş halidir. Üç tane müneccim, İsa’nın gelişini müjdeliyorlar.
  • Yine bir Da Vinci resmi ve yine dini öğelerden oluşan bir şaheser. Bakküs adlı tabloda vaftizci Yahya, elinde asası ile bir taşın üzerinde oturmuş İsa’nın doğumunu müjdeliyordur. İşte bu da Yahya’nın kafasının kesilmesine sebep olmuştur.